Kurtlar SofrasıKurtlar sofrası imiş Dünya denen gezegen Yitirdin mi umudu Param parça ediyor Bedeni ve ruhu Halil İbrahim sofrası değilmiş Yaşadığımız dünya Parası olan yermiş Pasta börek, Parasız olan ise bulamazmış, Kuru ekmek Güller serilmezmiş Yürüdüğümüz yollara, Doldurulmuş dikenli dallarla Her adım atışta yırtarmış teni Bazen kör edermiş batan dikenleri, Düştüğünde insan Tutup kaldırmak yerine İndirirmiş bir bir darbeyi, Türkü türkü esmezmiş Sabah yellerinde rüzgâr Ağıt ağıt olur Acı olup ulaşırmış Bir daha, Bir daha yakarmış ağıtlar Ulaştığında yüreklere Keman sesi değilmiş Uzaklardan duyulan, Değdiğinde kemanın teline parmaklar Boğarmış hüzünlere Sevdaya hasret beyinleri Baharları getirmezmiş Erguvan kokuları, kuş cıvıltıları Karışırmış ıhlamur kokularına Martıların sesine Ve anlaşılmaz Sesler Kokular bırakırmış Sevgiliye muhtaç bedenleri, Hazan mevsimleri yaşanırmış Üç yüz atmış beş günde Hiç görünmezmiş cemreler Ne havada, ne toprakta, ne suda Hep kış olurmuş, Yılın on iki ayı, Ve Acımasızca yağarmış kar Önce saçlara, sonra tene Hiç şikâyet etmezmiş seven Sararıp solsa da Asılıp kaldığı Kuru dallarda, Yitirmezmiş umudunu Hep beklermiş Gelecek, Kavuşacağım bir gün Sevgiliye diye Türkan DİNÇER 00:45 (Bittiğinde umutlar Ölüm gelmiş demektir bedene) Resim: Türkan DİNÇER Yer: Sinop’a Tersane Yönünden Giriş |