AĞAÇ VE DERVİŞBir bozkırda bir ağaç , gümrah ve anıt gibi, Rabbim öyle yaratmış, varlığa kanıt gibi. Meyve, yaprak, gövde, dal, uzamış ta göklere, O devâsa bir varlık, nasıl tutunmuş yere. O ağacın başında, bir derviş: tefekkürde, Gözleri köke bakar, sözleri tezekkürde. “ Yâ İlâhî “ diyordu, “ Bu AĞAÇ ben olsaydım, Yine böyle komşusuz, vâhâ da tek kalsaydım. Bu muhteşem ağaç ta, MEYVE olmak isterdim, Buyurun, ey mahlûkat, hazırım, alın derdim. Böyle ulu ağacın, DALI olmak şereftir, Kuruyup yere düşen, çalı olmak şereftir. Zehiri panzehire çeviren YAPRAK güzel, O yaprağı yeşile çeviren toprak güzel. Tekmil güzellikleri GÖVDE olup sarsaydım, Sunmak için kendimi, muhtaçlara varsaydım. Garip derviş tepeden, köke kadar bir baktı, Yürekten “ Allah “ dedi, iki damla yaş aktı. “ Eyvah “ dedi ne yaptım, köksüz ağaç yaşar mı?, Şu fâni dünyamızda köksüz bir nesne var mı?. Vazgeçtim , sairlerden, kök olmak evlâ imiş, Bunların hepsi “ Ayet “, Hallâk’ı Mevlâ imiş. Meyve, dal, yaprak, gövde, kökünden alır gıda, Rengi, tadı, şifâyı, kökte saklamış Hüdâ. O kökten yeşerdik biz, bir yaprak değil miyiz?, O kök toprağa bağlı, BİZ TOPRAK DEĞİL MİYİZ?. Semerkand Dergisinin Temmuz 2003 Sayısının 22. sayfasında sayın Faruk Gürbüz Beyefendinin “ Ağaç ve Sûfi “ isimli makalesinden, sevgili Kardeşim Erdoğan ÖZTÜRK Beyefendinin ikazı ile âcizâne ve çala kalem bir çalışmam. 13.03.2009 İsa Kahraman |