ÖLÜMÜN AĞIR BASIYOR
Sen gitmek için izin istedinmi ki benden
Bu koca dünyada bi başıma bırakıp gittin Bir su damlası gibi kaydın ellerimden Ansızın gözlerimi bulutlara teslim ettin Kırık bir tahta masa gibi paramparça yüreğim Hangi yana baksa seni arar gözlerim Zamanla unutursun diyorlar ya, diyenlere inat Fazla yaşamam ilk otobüste yanına gelirim Bazen duvarda canlanır resimler, geri geldin sanırım O gün en güzel elbiselerimi giyerek hazırlanırım Lavanta kokulu mumları severdin sen Lavanta kokulu mumlardan başkasını eve almıyorum Aynanın karşısına gecer kendi kendine gülerdin Gülüşün gizli orada ,her gittiğim yere aynanı taşıyorum Bazen sahile iniyorum İnkar ediyorum, olamaz diyorum Dalgalara haykırıyorum ulu urta Bir martının çığlık sesiyle uyanıyorum Herşeyin gerçek olduğunu anımsıyorum sonra Başım eğik geziniyorum Adresleri belirsiz ve sensiz bu caddelerde Taşları tekmeliyorum Ve başlıyorum yine kendi kendimle konuşmaya Ölümün ağır basıyor Sanırım aklımı yitiriyorum Sonra Atatürk parkına uğruyorum Gecenin bir yarısı, bütün boş salıncakları sallıyorum Gıcırtı sesleri beynimi tırmalıyor Ne hikmet’se her defasında yağmur başlıyor Ve saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlıyorum Yağan yağmurla birlikte Bir bekçi düdüğü ile ürperiyorum Şehrin ıssız sokaklarına yayılan Sırılsıklam bedenim,üşüyorum Ellerim, ayaklarım üşüse ne fayda Oysa ciğerlerimdir cayır cayır yanan Sensizliğinle, her gün bir gün daha ölüyorum Uyuyamıyorum geceleri, düşlerime giriyorsun Bir uçurumun kenarında buluyorum kendimi Her defasında beni çağırıyorsun Uzanıyorum tutmak için ellerini Yine her defasında arkamdan tutuyorsun Bir günde tutma arkamdan, gelişim çabuk olsun Sensiz her an ruh gibi yaşamaktansa Bırak, bırak yalvarıyorum sana Bırak geleyim yanına, bari ruhlarımız kavuşsun Ozan Özdemir 12.03.1999 |