Gölgemle Kavga Etmekteyim
gölgemle kavga etmekteyim
kırmızı bir şeyler akıyor ellerimden. bu kan değil. hisar. denizin siyahına, göğün suratındaki o bembeyaz siyahlığı içime açan deniz. sen ve ben ve deniz. maisi bol bir nehirde sanrısız gibiyiz. ben tutardım dördünü birden parmaklarının. sen beşinci olurdun yine; yeter ki sen düşme diye, tüm yolları sola yatırırım. ama bilirim ki dünyada, bu ve bundan sonraki herhangi bir cümlenin, kalbindeki cereyana işlemesi zor. seni kimseler bilmiyor. ilhan bile. seni nasıl anlatmalı? batan güneşe sırt çevirdiğinde, buz gibi mevsim soğuğu, ellerimde kırdığında nefesini, yumuşak ve sert bir kuş kanadı gibi yanımda çırpınışın. tüy gibi hafif, yağ gibi ince, taş gibi mat İstanbul ayazında yanıbaşımda ellerin! ah devrilmek. ses çıkaramadan devrilmek. hayatta en sevilen şeyi seninle yapıp, akıldan geçenleri sana bildirememek. seni nasıl çıkaramamak göklere. derin bir kahvenin kokusunu nefse ve nefese çekmek gözlerinden. birden irkilirim. yeni bir felsefenin ışığı aydınlatır bembeyaz kazağını. ışık benim yapamadığımı yapar. seni kimseler bilmiyor. ilhan bile. kendimden sakladığım; bazen ben bile. |