yakarı
kuşların sesine anlam yükleyemeyen hakkıyla, belki bir karınca görse özenirdi incitmemeye. ama bir ruh geçse eline, ne kadar düşmanca! dehlizler, işkence aletlerine gerek yok. nüktedanlıkla ve eziklikle ve masumiyetledir tecavüzleri. yalan başına taktığı taç ve ağzından yılanlar gire çıka. yalanları iyilikle süslediler, şeytanlar melek suretlerinde geldiler. pislikler pisliklere. her zaman. ama o ellerine geçirdikleri iyi değilmiş demek ki. yani ben de onun gibi bir pisliksem, kendi ruhuma kendim tecavüz etmişsem. öldürmüşsem saflığı ve masumiyeti. ne yapayım söyleyin kendimi. şimdi başım, ellerimde olsaydı, elbet o başın yerine koyacaktım yine onu. ama başım; zehirler saçan dilimi taşıyan, şeytani gözlerimi kendime diktikçe ve gördükçe şeytanca kendimi, sen beni böyle delirten çıldırtan, geceleri gündüzleri lanetlediniz ki ben sizin yetiştiğiniz kara toprak imişim ve süt emişim, emişin süt, sütler kirlendiler ve aklık yalancı bir aydınlıktı, karanlık belki haktı bana. çünkü o çocuklar ölmesin dedikçe çocuk öldüren ve kimse sövmesin dedikçe kendine sövdüren ve kibirlenmedikçe güya kendini kendine övdüren. ben şeytanı buyur etmişim, gözlerimi kör etmişim, sevmişim ama şeytanı sevmişim. yalan benim ruhum muydu, ama o azap benim suyum muydu, kaynayan kazanlarda susadıkça ateş içtiğim ve kendi başımı kendime seçtiğim elbet bir yalandı. kendi başım ellerimde olsaydı onu o şeytanları beslediğim kendi etimle, kanımla, ruhumla, sözcüklerimle, kendi alın terimle ve güçsüzlük gibi görünen elbet öyle görünen çaresizliğimle –ki bak yine ululandım, yine kötülüğe mayalandım bak, işte o başı o toprağa, o besiye gömerdim. ve yerine hiçbir şey lazım değil, çünkü artık ne severdim, ah ne severdim “öyle bir şey yok” bunu bilmezdim çünkü ve ben severdim ah yalanı, yalanı yalanla severdim. ukde kaldı ah ukde kaldı, hem de neye bakın a dostlar –ki dostlar hep pusu kurmuş bir düşmandırlar- a dostlar bakın hala neye meylim, bir bilseydim böyle kötüydüm evet kötüydüm, neye oynardım ki böyle iyi, böyle güzel, böyle alımlı o yalanı ve bakın kardeşler ah kardeşler – ki hep galip gelmek için pusuda bekleyen birer mağlup olan a kardeşler- benim hala içimde büyütüyorlar şeytanı elinden tutup, gel diyorlar ona, ne olursan gel, şeytana çağırıyorlar, ama işte bu ki bir şiir yalan vadisindeki, kalbimin vadisindeki, gel diyorlar, git diyorlar, benimle oynuyorlar, oyun oynuyorlar, çünkü bilmiyorlar bilmiyorlar bilmiyolar, asıl şeytan nerede, kim ve nasıl bilmiyordum, bilmiyordum, bilmiyordum ve dahi ve daha ve haydi diyorlar biz zikre gideriz allah için, diyorlar ama alnın secdeye değdiği yerde anam babam kardeşlerim zina ediyorlar. vay bana ben ne edeyim, içimdeki şeytanı büyüterek onlara mı göndereyim söyleyin, haydi söyleyin bana ne söylerseniz söyleyin. ateş neredesin, nerede imdad, ve artık her an azabımla başbaşaysam, o zaman nerede kıyametim, nerede cehennemim ki unutayım rabbim, senin o insana benzemez ateş azabınla unutayım, çünkü ben bu insana yani ben kendime, ben sana rabbim elbet sana boyun eğdim ama insanla baş edemedim, kendimle diş bileyemedim şeytanlaşmış insanlara, şeytanlaşmış insanlarda bana gelmiş, ben onlara gitmişsem, bunun hikmeti elbet var hikmeti ama benim başım artık ölü olan naaşım, ruhumla seçili, sana kaldı yalvarışım.
|