Gül dalının kırbacıBen gül dikerim insanlara Onlar o gülü büyütür Kökü sağlamlaşıp, dalları güçlenince sökerler Dikenlerini temizlemeden sırtımı döverler Kan revan içindedir gül dalının kırbacı İhanetten çok yine ona üzülürüm Ne kadar iyilik eksemde Ambarıma hep kötülük götürürüm... Susmak derim çare, susarım Üzüntüyü kalpten göze nakil eder Gözden pıhtılaşmış kan kusarım İçimdeki kanser neredeyse esir edecekte Dilimi yutup boynumu kırmaktır tek kurtuluş tasarım... Uykusuzluk gibi iliklerime işler konuşmamak Tüm denizleri dolduracak kadar ağlamış Ve sonra Sönmüş iki göz gibidir kelimelerim Tek ahbabım satırlar olmuş Haydi yarsızlığa amenna Yarensizliği işte böyle elekten geçirir İşte böyle süzerim... Vaziyet eziyetin ta kendisi demiştik önceden Bilmem, hangi merada kelime güderken Şair yüksekliğinin gölgesinde Çoban deyip kendine, Şair olmak isterken Olmadık, olamadık Belkide olamayacağız O halde hala bu kadar kelime neden... Hangi hüzün diziyor bu koca treni Ardı ardına ne dolmuş bu vagonlar Ah "gül dalının kırbacı" ah Sen kanat bakalım sırtımı Bende bitmez romanlar... 23.11.2008 Konya Çoban M.y.b |
Bilmem, hangi merada kelime güderken
Şair yüksekliğinin gölgesinde
Çoban deyip kendine, Şair olmak isterken
Olmadık, olamadık
Belkide olamayacağız
O halde hala bu kadar kelime neden...
..........
Ben bilmem
Alnını güneşe serip
Ayaklarını denizlere öptüren kızlarla
Ruhları tuz kokan oğlanların
Maviye gerilen düşlerini
Ama
Bilirim her gece bir dağın başında
Ayaklarını tanrısına gösteren
Yorgun çobanların iniltili tövbelerini...
Ben size
-Evet..! isyan
diyeceğim
Siz,
-sobe
diyeceksiniz
beğenerek okudum..tanıştığıma sevindim şiirlerinizle
selam ve muhabbetlerimle