-Başlıksız-
piraye’ye
yeşil manolya yaprakları arasında gelin çiçekleri bembeyaz ne bir kirlilik ne de sömürü izi rüzgar dansediyor dalların arasında mendereslenerek dönüyor ırmak kokuyor kokuyor kokuyor manolya yok olmanın yazgısal sonu yoksulluğun ve ömrün bir yol kenarında otlara bürünmüş suskunluğu martıların çığlıklarımın sonu nerede hani yeni çağlar başlayacaktı sezar’ın sunduğu yeşilde. doğuşu evrende bir yıldızın bir pınarın kayalara vuruşu kendini hızlı hızlı acelesi var gibi bütün gece akan duygular çakışıncaya kadar minik dalgalar üstünde bütün gün kirliliğin üstüne parlayancaya kadar kanatları çeliğin içine işleyene kadar gemiler ilerliyor gökyüzünün kanatlarında yağmalanıyor boğaziçi’nin dokusu yoksul balıkçı teknesi byzas evini kendi üzerine kuran martıların gagaladığı istanbul bu gecekonduların hep birden türkü söylediği dağların yankılarının uzantısı körfezlerin boğazlara sindiği güneş ve mavi saatler deniz feneri önünde aynayı parlatıyor sütunların saydamlığı yazın tatlı sıcaklığı taşaklarımda.. her kaldırım taşının kenarından ayrık otlarının ve çiçeklerin fışkırdığı eski kentler yok artık beton parçaladığından beri dokuları ben her bahar çilleniyor ve kuruyorum renkleri giyinmem olanaksız bırakmıyorlar gözbebeklerinde uçayım üstlerinden düşlerin kol gezdiği tepelerine alevlerle tırmanıp ormanının sularımla açayım ben artık aramaktan ve bulmaktan yoruldum her şeyi bıktım beton kentlerden beton sevgili taslaklarından bırak ormanının gölgesine kaçayım. sıfırikionüçbindokuzyüzdoksanyedi |
saygiyla kalin