1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1244
Okunma
ellerimizde büyük iskender’in
atının çene kemiği
gecekondular arasında
kovboyculuk oynadığımız
gölgemi ararken tükettim
demokritos’un küskün bakışını
abdera’da çiçeklerini soluıyordun
alyattes’in ihtiyar kızıyla
babil zincirleme yıkılırken
küçücük avlunda
adın maria mıydı gül rengi
eğilip yağmurlu alnından
öpüyordum suları
her yanımda aynalar
belleksiz geçtiğim çöl.
atlantis’ten kaçan nuh
ararat’ta şaraplı ekmek
sunarken çölün tanrılarına
ellerimde tek kişilik patika
içki değil boğazımı yakan
troçki’nin ölüm haykırışı
azizlerimin günahkar susuşları
içlerine akan kan
kişniyor yüzyıllardır
kentlerin gözeneklerinde
kabarıyor denizler
ikiye bölünmüş bedeninde
bana ayrılmış iki siyah çan
gözlerin yanarken göğsümde.