3
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
53
Okunma
Hangi çağdayız,
bilmiyorum
Deniz konuşur geceleri,
dalgalar büyür, büyür
bir mavi yazma gibi serilir karanlığa.
Bir tahta verandada başlar ateş,
yoksul bir kadının eteğinde.
Rüzgâr değmiştir kanına,
ses olur çıkar
dağlara çarpar, geri döner.
Gölge dediğin
ya vardır ya yoktur,
ama yollar bilir ayak ucunu.
Sokak lambaları titrek,
incecik…
yoksul bir kalbin ışığı gibi.
Adım kalmamıştır artık,
huzur derler bir şeye
o da mahşere yakındır.
Bir kuş uyur sarı bir lekede göğü,
rüzgâr uğuldar
dağların kemiğinde.
Şehir dediğin
aç kedilerin masal anlattığı yerdir.
Sesler üst üste biner,
biri ötekini taşır
kulaklarımızda.
Ben bu bedene sığmadım hiçbir vakit,
dokunmakla başladım konuşmaya.
Gece omzuma yaslandı,
karanlığı tenimden öğrendi.
Haz mı dedin?
O bir varış değildir,
bir yoldur.
Acıdan geçer,
kanla durur,
nefesle sürer.
Bir el değdi mi dünyaya
bil ki
benden geçmiştir.
Ben
hissedildiğim kadar gerçeğim.
Sevilmek mi?
Eyvallah etmedim.
Anlaşılmak mı?
Hiç.
Yandım,
dayandım,
buradayım.
Ne kurtuldum
ne bittim.
Yanarak duran
bir kanıt gibi
ayaktayım...
29-11-2025
İST..
5.0
100% (4)