0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
8
Okunma
/Bir bilinç otopsisinin tutanağı/
/Yorulmuş bir zekanın dinlenme ihtiyacı./
….
Saat cinnete beş var.
Gece, kendi kendini kemiriyor.
Tavanda bozuk bir lamba,
sanki sinir krizi geçiriyor.
Bir yanıp bir sönerek aklımı taklit ediyor.
Beynimin voltajıyla oynuyor.
Işığın epileptik nöbetinden
halüsinasyonlar belirmeye başladı.
Düşüncelerim karıncalanıyor.
Zihnim arızalı bir televizyon ekranı gibi,
Hafızamdaki her şey montaj hatası.
Aklımın kordonuna dolanıyor travmalarım.
Zihnimin kıyısındaki mor sandalye,
rahminden kızıl bir gölge düşürüyor.
Ve cinnet saati başlıyor .
…
Mor sandalyenin artık bir misafiri var.
Akrebin gözleri…
Biri deliyi oynuyor , diğeri deliliği not alıyor.
Peki Ben ?
Beni dinleyen yok.
Söz hakkımda yok.
Resmen soyutlanıyorum kendimden.
Bunlar birken iki oldu iyi mi ?
Korkunç bir işbirliği…
Şimdi Freud olsa,
“bastırılmış travmaların sahnesi” derdi.
Freud ne alaka?
Akrebin gözleri diyordum en son.
Tamam hatırladım.
Freud da bir doktordu ama deliydi.
Bilse bilse o bilirdi akrebin gözlerini.
Ne bu şimdi ?
Bilinç altımın tedavi isteği mi ?
…
Dur, dur…
Bir yerlerde bağlantı koptu…
Hep sizin yüzünden !
Susmuyorsunuz ki!
Mordu,
sandalyeydi,
akrepti,
lambaydı,
arızaydı derken;
Freud’a kadar geldi cinnetim.
Bırakmıyorsunuz şurda tertemiz bi delireyim.
Hem Nietzsche’nin ne eksiği var.
Oda olsa
“Uzun süre uçuruma bakarsan,uçurum da sana bakar“ diyebilirdi.
Ama benim ki uçurum değil akrebin gözleri.
E yine dağıldı konu!
Niye uyarmıyorsunuz ?
Neyse tamam,sessizlik.
Şşşşş !
En başa sarıyoruz.
Bir mor sandalye.
Bir çift kırmızı göz.
Bir bozuk lamba.
Bir kadın.
Bir bilincin infilakı.
….
O orkestrayı hatırlıyor musun mor sandalyedeki?
Akrebin gözleri ondan daha tehlikeli.
Notalar yok artık zehir var.
“Benimle konuşma,” diyor,
“ben seni duyuyorum zaten.”
Aman aman !
Deliliğin kıyısında akrep bile filozof kesiliyor.
Hangimiz bilge , hangimiz deli
ben ayırt edemiyorum artık.
Mantığım,alenen kendi ipini çekiyor.
Bir şuur erozyonu bu.
Ya da kendime karşı kurduğum bir komplo.
Ne bakıyorsun öyle?
Ben de bilmiyorum.
Çok oldu aklımın sigortası atalı.
Yönetemiyorum zihnimde uçuşan nöronları.
….
Cinnetlerim gerçeklerimle flörtleşiyor.
Hepsi soyunuyor önümde utanmadan.
Aklımın kendi zindanında ;
mor bir kahkahayla obsesif bir kırmızı sevişiyor.
Korktun mu ? korkma !
Aklım yerinde aslında ,
ama yerini beğenmiyor.
Kendi zihnimde oturma iznim yok.
Ben, hipokampusumdaki bir kaçak
Mantığımın iltica talebi yıllar önce reddedildi.
Kafa gitti.
Kafa nerde?
Galaksi de.
Tepemde dönen yıldızlar gülüyor:
Bravo, ne güzel delirdin!”
Delilik mi? Hayır!
Bu enfes bir sanat eseri.
Tek bir pürüz var:
Gerçekler fazla gerçek !
Doktorrr ! Bugünlük bu kadarı kafi.
Ben gidiyorum.
Sıkıldım bu kliniksel kargaşadan.
Akrebin gözleri anlatsın devamını.
Unutmadan itiraf etmeliyim ki,
hiç içmedim verdiğin ilaçları.
Hadi reçeteni yırt doktor.
Akıllanmak isteyecek kadar delirmedim hâlâ.
...
/Eğer bu satırları yüksek sesle okuduysan
mor sandalyeye bir misafir daha geldi./