8
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
126
Okunma

Odamız, ne duvarlarla ne de eşyalarla doluydu;
O, söylenmeyen binlerce kelimenin yarattığı,
Yorgun bir kaderin alın yazısıydı.
Her nefeste, yutulan o cümlelerin
paslı ve keskin tadını alıyor,
Her saniye birbirimizden daha çok uzaklaşıyorduk.
Dilimiz,
Bize verebileceği en büyük zararı bildiği için,
Nihai bir yeminle mühürlenmişti.
oysa;
Sessizlik, bir huzur değil;
Bütün gerçeklerin havada asılı kaldığı bir cehennemdi,
bizi yavaşça tüketen.
Ne bir tartışma çıktı ne de bir çığlık atıldı;
sadece iki ruhun
Birbirini susturma konusundaki acımasız uyumu vardı.
İletişimin en korkunç şekli:
Söyleyecek her şey varken,
zorla susmak.
Biz, kelimelerin büyük bir savaş başlatacağını biliyorduk;
ve bu yıkımdan korkarak, geri çekildik.
Her bakışımızda "bitti" demek yerine,
O son kararı bile sessizliğin ağır raflarına kaldırdık.
Bu, bir uzlaşma değildi,
Bu, aşkı koruma bahanesiyle,
Aşkı yavaş yavaş öldürme sözleşmemizdi.
İçimizdeki volkan patlamaya hazırken,
Dışımızdaki donuk yüzey
kusursuzca korunmalıydı.
Oysa içimizde,
Her susulan kelime, bir ceset gibi gömülüyordu,
ruhumuzun derinliklerine.
Sustuk, öylece.!
çünkü gerçeklerin gürültüsü,
ayrılığın sessizliğinden daha çok can yakardı.
Bu sessizlik, sandığımız gibi boş değildi;
En yüksek çığlıklar,
Hep kelimesiz anlarda atıldı.
Konuşmadıkça, o boşluk
Bütün geçmişimizin yankılarıyla doldu;
Vicdanımız kulaklarımızı çınlattı.
Birbirimizin gözlerine bakıyorduk,
ama orada ne bir sevgi kırıntısı ne de bir nefret vardı;
Sadece ikimizin de taşıyamadığı o büyük,
söylenmemiş gerçeğin
ağır, kristal ağırlığı.
Ve o gerçeğin sesi,
Bütün odadaki havayı titretiyor,
Bütün eşyaları paramparça ediyordu.
Sustuk; öylece.!
ta ki sessizliğin sesi,
Dışarıdaki bütün sesleri bastırana kadar.
Sonra, dışarıdan gelen o son ses de kesildi;
Belki bir arabanın hışırtısı,
Yada rüzgarın uğultusu...
Artık sadece biz vardık;
boşluğun içinde donmuş
ve bütün evrenin gürültüsünden arınmış iki figür.
O an anladık ki,
Bütün yollar tükendi,
Bütün bahaneler ortadan kalktı,
Geriye sadece o nihai an kaldı.
Sustuk; öylece, o son sese kadar dayandık,
ve o son ses de bittiğinde,
artık konuşacak hiçbir şey kalmamıştı.
Kelimeler, söylenmeyi beklerken öldüler;
Ve geriye sadece onların bıraktığı
soğuk, ağır kül kaldı.
Bu, bir bitişti;
Ne bir fısıltı ne de bir haykırışla,
Sadece zorunlu bir hiçlikle mühürlenmişti dudaklarımız,
Şimdi yürüyorum;
Ayaklarımın altında gömülmüş kelimelerin enkazı eziliyor,
Her adımım bir vebal.
Oysa sesimi yükseltseydim,
belki acı çekecek
ama yine de hayatta kalacaktık o ilişkinin içinde.
Bu sessizliğin mirası ağırdır;
o söylenmeyen gerçekler,
Ruhumun kalıcı ve gizli hastalığıdır artık.
Seninle kurduğumuz o sessiz anlaşma,
beni sonsuza dek susmaya mahkûm etti.
Ve ben, o son sese kadar bekleyen o enkazın başında duruyorum;
ne pişman ne de affedilmiş,
Çünkü aşkı en ağır şekilde öldürdük:
onu zorla susturarak.
Cemre Yaman
5.0
100% (7)