0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
16
Okunma
Gözünün Son Gördüğü Olayım
Bir sessizliğin omzuna düştü gölgem,
Kendi adımı bile duymadım o anda.
Ne zaman bir ışık doğsa,
Altında hep sen vardın.
Ben karanlığı giyindim,
Sen beyaz bir unutuluşun içinde yürüdün.
Zaman —
avuçlarımda kırılmış bir cam saat;
her saniyesi geçmişine kanayan bir hatıra.
Bir rüyanın içinde unuttum seni,
Ama rüya uyandığında
Yastığımda hâlâ sesin vardı.
Bir kuş çırpındı göğsümde,
Adını söylesem ölürüm sandım,
Söylemedim.
Ayna kırıldı yüzümde,
Siluetin çoğaldı.
Her parça bir geçmiş taşıyordu,
Her geçmiş bir sır gibi sustu.
Ben onları topladım —
Bir çocuğun taş biriktirir gibi;
Her biri bir “keşke”,
Her biri bir “artık değil”.
Suya dokundum,
Elimden senin yankın geçti.
Bir nehrin içinden yürür gibiydim,
Sular tersine akıyor,
Bakışın zamanı büküyordu.
Ben susmayı o gün öğrendim;
çünkü susmak, seni hatırlamanın en zararsız hâliydi.
Bir gül kurudu defterimde,
Kokusunu kaybetti ama anını değil.
Ben de öyle kaldım —
Rengi gitmiş bir anı gibi,
Dokununca hâlâ kanayan.
Bir dağ vardı içimde,
Seslendiğinde yankı verirdi,
Artık sessiz.
Belki senin sesin kayboldu o dağdan,
Belki ben duymaktan vazgeçtim.
Yazdığım her dize senin gölgende yürüdü,
Her kelime sana dokunamadı.
Bir kalem ucu kırılırken
Bir ömür incindi içimde.
Kelimeler yetmedi.
Ben yetemedim.
Bir kuyu var kalbimde,
İpi yok, sesi yok.
Her bakışında yüzün dalgalanıyor orada.
İçine bakmaya korkuyorum;
ne görsem senden bir iz taşıyor.
Düşlerim suyla değil artık,
Senin sessizliğinle doluyor.
Bir mum yaktım,
Küllerine adını yazdım.
Alev söndü,
Ama harfler yanmadı.
Rüzgâr esti,
Adını taşıdı omzuma.
Bir an sandım ki dönüyorsun —
Meğer hatıran geçiyormuş içimden.
Kalbim o anda çatladı;
bir taşın ortasından filizlenen çiçek gibi,
güzel ama ömrü kısa bir an için.
Biz bitmedik, sadece anlam değiştirdik.
Ben “susmak” oldum,
Sen “duyulmayan” bir şarkı.
Aynı cümlede geçemeyen iki kelimeyiz artık.
Gözünün son gördüğü olayım,
Geçmişinden öpe öpe sevdim seni,
Hiç beddua eder miyim.
Hüseyin Erdinç
5.0
100% (1)