0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
38
Okunma

bir akşamüstüydü…
sen kapının koluna dokunurken
ben içimdeki bütün kapıları kapatıyordum aslında.
kimse bilmedi,
sen gitmedin;
ben ardında kalacak kadar güçlü değildim.
yine de itiraf edeyim:
penceremin pervazında hâlâ izlerin var,
rüzgâr estiğinde perde senin gibi titriyor.
gülüşünün yankısı kalıyor duvarda,
sanki odanın içine bıraktığın bir sır gibi.
her gece aynı masaya oturuyorum.
bir çay bardağı sana,
bir çay bardağı bana…
seninkini içmiyorum,
benimki de soğuyor.
ama o buharın arasında
kaybolan yüzünü görür gibi oluyorum.
bir insanı unutmak ne kadar zorsa,
kendini hatırlamak o kadar ağırmış meğer…
sen gidince öğrendim.
ben seni sevmeyi bilir sandım,
meğer sen beni kaybetmeyi daha iyi biliyormuşsun.
çünkü gitmek cesaret ister,
ama kalmak çok daha büyük bir yara.
kendi kendime konuşuyorum artık:
“kimseyi suçlama,” diyorum,
“herkes en iyi bildiği acıyı verir.”
seninki gidişti,
benimki susmaktı.
hatırlıyor musun?
bir gece saat üçte aramıştın,
“uyuyor musun?” demiştin.
o an anladım…
insan en sevdiğine
hiç sormadığı şeyleri sorarmış.
şimdi saat üçü gösteren her duvarda,
kalbimin kırık bir fotoğrafı var sanki.
ben o saati değiştirmiyorum;
çünkü o anı yitirmek
seni tamamen unutmak gibi geliyor.
bazen düşünüyorum:
keşke seninle değil,
seni benden alan kaderle kavga etseydim.
belki kazanmazdım
ama hiç değilse kaybettiğimde
“elinden geleni yaptın” derdim kendime.
ama bak…
tüm bunların içinde bir gerçeği saklayamadım:
sana kırılmadım;
ben kendimi senin hayalinde yaşamaya çalıştığım için kırıldım.
ve artık biliyorum:
aşk bitince susmuyor insan,
sadece konuşacak birini kaybediyor.
5.0
100% (2)