0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
20
Okunma
Sen Sosyopatsın….
Gecenin en derin noktasında,
şehir uyuyor,
ama ben hâlâ uyanığım.
Senin gölgen hâlâ kafamın içinde dönüyor,
bir kasırga gibi,
sessiz ama yıkıcı.
Her düşünceyi didikledim,
her anıyı ölçtüm,
tarttım,
ve sonunda fark ettim:
seninle yaşamak,
kendi ruhuma işkence yapmakmış.
Sen vardın ya…
Her kelimen, bir ölçüm cihazı gibi,
her bakışın, kalbimi sıkıştıran bir pens gibi.
Sana göre ben hep eksik oldum,
yetersiz oldum,
ama o eksiklik,
aslında senin kontrolün,
senin tatminin,
senin oyununun bir parçasıydı.
Senin sosyopat doğan,
empatiyi rafa kaldıran zihnin,
her ilişkiyi bir laboratuvar deneyi gibi yönlendiriyor,
her insanı bir hipotez,
bir veri seti gibi kullanıyordu.
Hatırlıyorum…
Sabahları, seninle uyandığımda,
nefes almak bile suç gibi hissettiren bir baskı vardı.
Senin sevgini kazanmak,
senin onayını almak,
ya da en azından sessizliğinde kaybolmamak için,
her adımı dikkatle ölçmek gerekiyordu.
Ama artık ölçmüyorum.
Artık nefesim,
senin onayına bağlı değil.
Kendi kendime soruyorum:
“Bu kadar ağır yükü, neden taşıdım?”
Cevap net:
Çünkü sen, görünmez zincirlerle bağlamıştın beni.
Gülüşün, tatlı bir zehir gibi,
dokunuşun, bir tuzak gibi…
Sana dair her hatıra,
beynimde bir toksin testi gibi geziniyordu,
ama şimdi o toksinler,
vücudumu terk ediyor.
Parçalanıyor,
çözülüyor,
düşüyor içimden…
Senin manipülasyonlarını analiz ettim.
Küçük yalanlar,
duygusal şantaj,
gizli tehditler…
Bütün bunlar,
klinik bir gözlemci gibi,
benim ruhumu ölçüyordu.
Ama artık ben bir gözlemciyim,
kendi içimde.
Senin oyunlarına artık katılmıyorum.
Her tuzak,
her test,
her oyun,
sadece bir hatıra olarak kaldı.
Terk ediyorum seni.
Bu kelime, sadece fiziksel bir ayrılık değil;
ruhumun,
zihnimin,
hayatımın,
kendi kendine verdiği bir karardır.
Sessiz bir karar,
ama derin bir patlama gibi,
içimdeki bütün baskıyı,
bütün travmayı serbest bırakıyor.
Biliyorum, insanlar soracak:
“Neden bıraktın?”
Ama yanıtım yok.
Sana dair kelimeler,
artık anlamını yitirdi.
Sadece sessizlik var;
derin,
ağır,
ama özgürleştirici bir sessizlik.
Kurtuluş,
tıpkı bir cerrahın hassas müdahalesi gibi oldu:
adım adım,
dikkatle,
derin bir içgörü ile…
Her hatırayı tarttım,
her duyguyu inceledim,
ve sonunda anladım ki,
benim hayatımda senin için artık yer yok.
Bu, korkusuzca alınan bir karar,
ama içinde travmanın bütün izlerini taşıyan bir özgürlük.
Seninle geçen zaman,
benim psikolojik laboratuvarımdı.
Senin sosyopat zekân,
beni sürekli denetledi,
her hareketimi,
her cümlemi analiz etti,
ama şimdi ben analiz ediyorum:
kendimi,
kendi değerimi,
kendi sınırlarımı…
Ve her analiz,
beni sana bağlı olan zincirlerden arındırıyor.
Artık korkmuyorum.
Artık senin gölgen bile bana dokunamıyor.
Artık benim nefesim,
benim sessizliğim,
benim dünyam var.
Ve bu dünyada,
hiçbir manipülasyon,
hiçbir tuzak,
hiçbir yalan yok.
Sadece ben varım,
kendi gölgemle yalnız,
ama özgür.
Sana dair her anı,
bir cerrahın elinden geçmiş bir doku gibi,
dikkatle çıkarıldı içimden.
Ve şimdi bu boşlukta,
yeniden var oluyorum.
Kendi kalbimi hissediyorum,
kendi ritmimde atıyor,
ve kendi ışığımla aydınlanıyorum.
Kurtuldum.
Ve bu kurtuluş,
sessiz ama şiddetli bir zafer.
Senin oyunların,
senin manipülasyonların,
sadece geçmişin bir gölgesi olarak kaldı.
Ben ise şimdi gerçek bir ışık gibi,
kendi içimde parlıyorum,
kendi dünyamın efendisi olarak.
Bu ışık,
senin karanlığını aşıyor.
Artık nefes almak suç değil,
artık gülmek suç değil,
artık sevmek, sadece kendime…
ve bu, en derin,
en gerçek zafer,
Sen,
Sen bir Sosyopat’sın…..
Hüseyin Erdinç