0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
44
Okunma
“AZ YANA KAY, BEN GELDİM NİHAL”
(İçsel Bir Vuslat Kasîdesi)
Bugün, Nihal’sizliğin doğduğu gün.
Takvim suskun…
Ama gönlümde her yaprak
“Nihal” diye tesbih ediyor geceye doğru.
Ben seni bir mezar taşında değil,
içimin kabuğunda bekledim, Nihal.
Toprağa değil, kalbimin dergâhına gömdüm seni.
Bir niyaz gibi,
bir secde gibi,
bir sır gibi…
Ey Nihal!
Sen benden gideli
zaman bir çilehâneye döndü.
Her an,
bir “Ya Nihal!” nidasıyla yanıyor içimde.
Ben hâlâ
senin “ölmeden önce öl” dediğin
o eşiğe yüz sürüyorum.
Dün gece rüyamda
yedi kat göğü birlikte geçtik.
Sen gülümsedin,
ben “Mevlâna’nın gülü” sandım seni.
“Az yana kay Nihal” dedim,
“senlik benlik kalmadı,
bir olalım, nurda eriyelim.”
Ve modern bir şehirde,
asfaltlar arasında
bir derviş gibi yürüyorum şimdi.
Kulaklarımda hâlâ
teneffüs ettiğin son “El-Vedûd”
ve ben her şeyde seni arıyorum —
bilgisayar ekranında bir açık sekmede,
çay buharında bir hayalde,
loş ışıkta gözyaşı gibi süzülen
bir âşıkta…
Ey vuslat!
Sonsuzluk bile kısa geliyor seni beklemeye, Nihal.
Bir mezar değil,
bir sır kapısıydı gidişin.
Az yana kay Nihal,
çünkü ben geldim:
bir müridin mürşidine yürüdüğü gibi,
bir damlanın okyanusa düştüğü gibi,
ben geldim…
Artık ayrılık bitmiş,
“Nihal” ile “Ben” aynı mısrada buluşmuşuz.
Nihali Tarz İmzası:
“Aşk;
özlemek değil,
özleneni kendi içinde yeniden doğurmaktır.
Nihal’siz geçen her an,
aslında onunla yeniden var olmanın sancısıdır.”