0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
53
Okunma
Gecenin en karanlık vaktinde
Bir sancak doğruldu rüzgârda
Ne parayla dikildi
Ne tahtla yükseldi…
Yalın ayak bir çocuğun duasıydı
Bazen de düşmeyen bir gözyaşı
Selahattin’in sancağıydı o
Kudüs’ün alnına vurulmuş mühür gibi.
O sancakta
Yalnız bir milletin değil,
Tüm mazlumların
Boynu bükük duası vardı.
O sancağı taşırken rüzgâr
Yedi iklimde yankılandı tekbir
Nice zalim titredi adını duyunca
Nice yiğit, kefeniyle yürüdü ardı sıra.
Selahattin doğduğunda
Kılıç değil, adalet tuttu eline
Ve adının anlamı kadar
Hakk’ın huzurunda dik durdu daima.
İmanla ördü ordularını
Kalemle kuşattı kaleleri
Ve Kudüs’e yürürken
Gönüllerdeki putları devirdi önce.
Sancağı gölgeydi mazluma
Ateşti zulmün üstüne
Kudretle değil,
Merhametle kazındı tarihe ismi.
Bir çocuğun alnına sürdüğü sevda
Bir kadının yüreğinde yanan dua
Bir kalbin kımıldadığı an…
İşte o andır Selahattin’in yürüyüşü.
O yürüdü,
Peşinden tufan koptu
O sustu,
Kitaplar dile geldi…
Ve şimdi,
Serhat boylarında
O sancağın gölgesinde
Nöbet tutar Akça Kızlar, Alpagutlar…
Bir sancak ki,
Taştan duvarları değil
Kalpleri kuşatır
Bir sancak ki,
Gökten inmiş bir sır gibi
Yere değil, göklere dikilir.
Selahattin’in sancağı,
Bugün hâlâ dalgalanır
Zulmün üzerine eğilmez
Ve mazlumun önünde eğdirmez başını.
Bunu bil ve unutma:
Her düşen sancak yeniden kalkar
Ama Selahattin’in sancağı
Hiç düşmedi ki yeniden kalksın…
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ / LARDES SYMPRA
(29 Temmuz 2025)
5.0
100% (1)