0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
123
Okunma
Bir yağmur başlar sessizce,
bir keder ıslanır önce.
Sonra camlar buğulanır,
dışarısı silinir gözlerimden—
bir tek içimde kalır
sarkık bir perde gibi geçmişin ağırlığı.
Pikap döner,
sanki dünya onunla dönüyor,
iğnesi zamanın damarını çizer gibi,
bir ezgi sızar:
ne tam umut, ne de tam hüzün…
ikisinin tam ortasında bir senfoni gibi.
Sokak lambaları,
kendini anlatamayan şairlere benzer bu gece;
ışıkları loş, suskunluğu derin.
Ve kaldırım taşları,
her biri başka bir yorgunluğun mezar taşı.
Nostalji sadece eski değil,
biraz da yitik bir büyüdür bu çağda,
bir plak çalarken birinin gidişi
hep yarım kalır içinde…
ve sen hep orada kalırsın:
gidememekte.
Rüyalarla uyanıklık arasında
bir kent uzanır içimde:
ne tam gerçek,
ne de bütünüyle düş.
Yağmurla ıslanmış kaldırımlarında
kendime rastlarım bazen—
güneşin bile ısıtamadığı bir ben...
Çünkü umut,
zamanı durdurmaya çalışan bir melodidir bazen.
Ve umutsuzluk…
aynı melodinin
bir daha asla çalınmayacağını bilmektir.
Seninle bir gün yeniden çalar mı diye
o eski plağı döndürürüm,
ama ses bozulur,
ezgi çatlar,
yine de dinlerim…
Çünkü bu şehirde,
bu sokaklarda,
buğulu camlarda,
bir tek senfonim sensin hâlâ.
5.0
100% (3)