Kalemin ucugülmeyi öğrendiğimiz; incir şerbeti kaynayan evlerin simgesel yazı barındırılmayan pirketten duvarlarına kırmızı ama isimsiz kalpler çiziyorduk o ilk akşamlarda sırtımızı yasladığımız ihtiyar bozacıların dikkatvari çığlıkları duyulduğunda ardımızda boyalı geçmişler bırakarak kaçışan çocuklardık geleceği çalınmış karanlık ve kuytu sokaklar da Uğur Mumcu’nun katili vardı, adı da ! -ki hala meçhul- ve bulvar kak’larında yaşatmak meşhurdu Taksim de ölmek kadar herşey kolay ve zordu sabah kızıllığında düşünürken yasaklıydı konuşmak ekmek kuyruklarında ki aşık olunduğunda bir kıza kaçak göçek gülebilirdik ancak ve toplatılmış kitapları bulduğumuz da kırk yıl hatrı olurdu tek bir satırın Sabahattin Ali öldürülse dahi buğusunda orman’ın ve orman’ın hışırdayan dallarından emanettir sözü kalemlerin ucuna |
herkes eşit..
ama bazıları daha fazla eşit..
gözün görmediğini kulak duymuyor maalesef..
ve faili meçhuller bir bir artıyor..
biz çoğunlukla sesiz kalıyoruz sanki bu vahşet yasalmış gibi..
eskiye dair hoş ânlar, hoş anılar vardı şiirde. ve bir o kadar iç acıtanlar..
duygularınıza sağlık