3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1113
Okunma
gülmeyi öğrendiğimiz; incir şerbeti kaynayan evlerin
simgesel yazı barındırılmayan
pirketten duvarlarına
kırmızı ama isimsiz kalpler çiziyorduk
o ilk akşamlarda
sırtımızı yasladığımız ihtiyar bozacıların
dikkatvari çığlıkları duyulduğunda
ardımızda boyalı geçmişler bırakarak
kaçışan çocuklardık
geleceği çalınmış karanlık ve kuytu sokaklar da
Uğur Mumcu’nun katili vardı, adı da !
-ki hala meçhul-
ve bulvar kak’larında yaşatmak meşhurdu
Taksim de ölmek kadar
herşey kolay ve zordu
sabah kızıllığında düşünürken
yasaklıydı konuşmak ekmek kuyruklarında
ki aşık olunduğunda bir kıza
kaçak göçek gülebilirdik ancak
ve toplatılmış kitapları bulduğumuz da
kırk yıl hatrı olurdu tek bir satırın
Sabahattin Ali
öldürülse dahi buğusunda orman’ın
ve orman’ın hışırdayan dallarından
emanettir sözü kalemlerin ucuna