Cezayir MenekşesiKırılgan bir Ağustos’tu..Akşamdı vakit üstelik.. Ansızın büyümüştün sen.. Önce Rumeli Fenerinde..Ve sonra bütün şehirde.. Cezayir Menekşesi kokuyordu saçların.. Gülüşünün değdiği her yerde tersine akardı zaman Ürkek kanatlarında mavi baharlar taşırken serçeler Fener balıkları yanıp / yanıp sönerdi İstanbul’un bütün denizlerinde Gözlerine akşam çökünce düşlere uyurdun sen Benimse, midye keskisi acıtırdı parmaklarımı /yine de/ İskamrozu paslanmış saldalcılar el sallarken Rumeli Fenerine Ilık bir türkü sarıverirdi Garipçe köyünü Güneş ufka değene kadar bir mevsim el değiştirirdi her gece Yağmurlar yıldız olurken Hisar’da ay ışığı saplanırdı karanlığın koynuna Ve sen düşlerden uyanırken mavi ve yeşil bir yol akardı sahil boylarında… Acımasız bir sabahtı vakit ellerimde bir tutam Cezayir Menekşesiyle Döndüğümde şehire gördüm ki Bütün sokaklar ölmüştü seninle birlikte |
mavi baharları taşısa da serçeler yüreğin güzüne erişemezler
gün gelir ardımızda nice emeklerle büyüttüğümüz sevgiye baktığımızda yeni bir tomurcuk bile açtıramadığımızı görürüz..
belki aşkın en iç acıtan yanı içimizdeki yârin hiçinde olmaktır...
---
küçük bir dipnot daha, aynı isimde bir şiir yazmıştım yaklaşık bir yıl önce.. o zamanlar bu çiçeğin idam mahkumlarına takıldığını duymuştum.. doğruluğunu bilemeyeceğim
esenlikle...