0
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
293
Okunma

zaman dediğin ince bir sızı gibi geçer.
her gün, duyamadığımız bir adım sesiyle yaklaşır o günler
çember daralır, fark etmeden.
bulutlar gibi dağılır düşünceler,
parçalı duyguların içinde kayboluruz.
o eski ışıklar yok artık,
bir çocuğun gözlerinde saklı kalan ne varsa,
hayat bu diyerek dönersin geriye.
o en hızlı zamanlarını
bir an hatırlarsın,
ve sonra karanlık bir odaya girer gibi geçersin geçmişinin içinden.
bir gölgeye muhtaç kalır güneşte yanmış tenin
sessizliğin içinden akan bir ışık vardı
ama o da kayıp şimdi.
ses yok, yankı yok
hiçbir yerden.
renkler, evlat…
renkler bile soldu bu zamanla.
unutulur çok şey,
eski bir gülüş gibi
kaybolur o eski mutluluklar.
gün gelir,
acı çoğalır,
ve sen anlarsın çaresizliği,
zamanın ölüşünü izlerken sessizce.
işte böyle biter evlat,
ruh terk eder bedeni,
ten toprağa döner
aslına, küle, suskunluğa.
baki değil bu alem,
bir misafirlikti zaten bu kalış.
ve biz,
zaman dediğin daralan çemberin eşiğindeyiz artık
yalnızca bekliyoruz.
ve aşk,
ah evlat,
aşk bu hayatın en hakiki hikayesi.
engel tanımaz
yağmurun altında yürümek gibi,
yaralı bir yürekte umut büyütmek gibi
ve bazen sadece kalmak gibi
sonsuzluğa inat.
hayat hedefsiz olmaz,
cennet bile bir arzuya dayanır.
ama her gün,
bir gün daha eksilirken
çığlık atar zaman,
kimse duymaz.
dünya solarken, arzular unutulur.
gün, kendi karanlığına gömülürken
boğazına dizilir umutlar.
kuşluk vaktiyle başlayan hayaller
gün batımında ölür.
çaresiz zaman,
evet o bile
sessizce terk eder seni.
ölürken bile
bir şeyleri yanında götürür.
anlarsın o zaman,
hayat geçmedi sadece
hayat akıp gitti,
ve biz…
ihtiyarladık evlat,
sessizce,
ihtiyarladık.
*
Mehmet Demir
18621