0
Yorum
15
Beğeni
4,9
Puan
150
Okunma
gözlerimde uykunun buğusu,
yüreğimde usul usul
sızan sabahın hasreti var.
bir rüya gibi kıyıda durmuş
pembe sisler içinde
bir tan vaktinin solgun gülü
dokunsam dağılacak,
özlesem çoğalacak.
serçeler uyanmadan önceki o sessizlik,
göğün en ince çizgisiyle
göz göze geldiğim an,
senin sesin gibi
ince, narin,
ve yokluğunda daha bir derin.
her sabah yeniden kanayan
bir veda gibisin tan vakti;
gelmiyorsun ama
gelişini ezberledim
gökyüzünün titrek soluğundan.
ufukta bir kuş
kanadına gün ışığını takmış,
süzülüyor mavilikle
bir dilek gibi
ben seni hep o kuşa fısıldarım
her sabah,
aynı yerde
aynı özlemle.
ah tan vakti,
gel de ört üstümü
gül kokulu bir serinlikle.
gel de sil alnımdan
gecenin yorgun izlerini.
bir çay demi,
bir kuş cıvıltısı,
bir de sen eksiksin
hep bu saatte,
en eksik olan
en çok aranan.
ve şimdi bu satırları,
biraz buğulu, biraz nemli
bir sabah penceresinden
sana bırakıyorum.
belki rüzgâr taşır
belki bir kuş,
belki de hiç bilmezsin
birinin seni
sabahların en ince yerinde
böyle özlediğini.
eşyaların dili olsa,
sana ne çok şey anlatırdı
sandalye üstünde yarım kalmış hırka,
kurumuş çayın kenarındaki o suskunluk,
ve aynadaki ben
sadece seni bekliyor olurdu
her gün,
yeniden sabah olurken.
işte bu yüzden
her tan vaktine
adını yazıyorum içimden,
söyleyemediğim her şeyle birlikte.
Cihanı yüreğime sığdırdım
seni yok
Şimdi boynu bükük bakıyorum hayata
5.0
88% (7)
4.0
12% (1)