9
Yorum
46
Beğeni
4,8
Puan
339
Okunma
Özledim
Ömrümün bir kıyısında geçen o anı
Tül gibi perdenin arkasından bakan zamanı
Doksan üç sene…
Dokunsam dağılır sandığım o susma, sustu.
Dile kolay
Bir ömür değil, birkaç toplam ömürlük yürüme
Dışarıdan tutup eve getirmelerimi hatırladın mı?
Soğuk pazar yerlerinden, aralık aylarından,
dizlerine inen yorgunluğun içinden çekip
sıcak sobanın dibinde,
yaşlı erkek tekir mırıldanışını
Gençlere taş çıkaran adımların vardı
"Biz daha iyi koşardık" diyen
Araya sızan eski zamanların tunç koşucusu
düşüp, yeniden ’yeniden’ başlayan
Yitmiş zamanların hikâyesi
Yitik ama anlatılmadan geçilemeyecek kadar direngen
Hâlâ gayesini arayan garip hayatların,
en yakın bilgesiydin,
en çok susan
en az küsen
Savaş sonu açların son temsilcisi
Bir simidi üç öğüne bölen
kadir kıymet cebine koyan
Ağzında kuru ekmeği şükürle ıslatan
Poşeti atmayan,
onu cebine katlayıp sonraki güne saklayan
Ve bazen de…
Ufak çocukları hasmı sanıp
bir anlık geçmişin öcünü almak istercesine
kovalayan, yakalayınca tutup başlarını okşayan
zaman yolcusu
Otobüs durağını evi bellemişti ruhun
Yorulan dünyaya bir bekleme salonu gibi
Yanına oturanlara “Hoş geldiniz” derdin,
yıllar önce kaybettiğin misafirler sanıp
Bu hamama gelir mi
böyle bir deli daha?
Düşüne düşüne delirenlerden
İyi tepindin
Ruhunun çamurunu erbapça yoğurup
İyi tapındın
Söndün, çağlar meşalesinde
Ser adamların son alevi
Çocuğunu annesi sürükler gibi sürüdün
Ellerinle son kaldırım taşına yapıştın
Direndin Azrail’ine
Sen yaşamaya çok yakıştın, olmadı.
Çünkü sen,
ölümün önünde eğildiği bir ağırlıktın,
yarıp fıtık edecek zamanı
Şimdi özlüyorum
seni ve;
Bir devri, bir dili, bir tarzı
Bir daha gelmeyecek,
gelirse yakını kalmamış dünyayı
5.0
90% (18)
4.0
5% (1)
1.0
5% (1)