ZULALANMIŞ HASRETZULALANMIŞ HASRET ne zaman arasam çocukluğumun büyümüşlüğümün o kırmızı topraklarına ektiğim beni ölümlere taşıyacak denli acımasız öylesine deli coş zapt edilmez zamanların usunda bulurum gökyüzünde fosilleşen kentlerin sokaklarında kocaman sevinçler taşımıştır yüzünde volta atmıştır bir başına kainatın o vazgeçmeyen acımasızlığında sanki hiç yaşamamıştır boşluğun hafifliğinde darası alınmış bir yürekle öylesine ezgin öylesine kederlidir zulalanmış hasretiyle mola verilmiş bir vakitte gönül koymayan türkü tadındadır bu yüzden budanmış ömrümün uslanmaz yüreğini sızlatan çığlığını duyarım böylece onu gökyüzünden fosilleşen kentlerden bütün günlerin ikindi vakitlerine indirdiğim zaman güzel kokan çiçekler dalgalı deniz gibi coşan o gizemli güzelliğine kıyamayacağımı anlarım bundandır ki tozlanmış yasalardan vadesi geçen düşlerden bütün gölgelerin içine aldığımda öfkesini saçan baharlar ayazda kalmış bir insan gibi koşan o gecikmiş mevsimlerin sabrına dayanırım ne zaman belleğimin cehenneminden kurtarsam sonsuzluğa kanat çırpan bir kuş gibi uçuruyorum çat diye kırılmış bir daldan yoksa nasıl sevebilirim tarihte ak bir sayfa bulan o fedakar enginliğini beni daha da coşturan beni bütün huzurlara vardıran evreni benliğime saran o felaket kibarlığından da ileri zorunlu bir huzur bir mutluluk yasasına dönen o muhteşem güzelliğinin var olma çabasıdır işte onu hüzünlerden zulümlerden bu çıldırmış kabuslardan kopardığım zaman neden bilmem rengarenk bahçelerde erkenci meyveler tadında kederli beyazlığına inanırım |