15
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2100
Okunma
dünler günleri
günler gülleri
güller bülbülleri kovaladı,
gizledik yüzümüzü kokuşmuş gündüzlerden;
ruhumuzda travmalı bir kahkaha,
etrafımızda yıldızlar kadar şizofren,
ve sırtımızda yamalı ihanetler
ayalayarak uzatırken karanlığı,
sığamadık.. birer ikişer kaydık avuçlarından..
söyle ey günahkar ve miskin derviş!
bu saatte.. hangi pazarda.. kime satsak;
yastığa niyetlendikçe
fütursuzca dönen ve belaya niyetlenen başımızı..
de hele kendine taşkın deli!
hangi çölde vurup gömebiliriz vatansız bülbülleri,
hangi kuyu başında hangi serap bekleyecek kabusumuzu..
alnımızda dört nala koşarken intihar yüklü atlar
bir jilet ayazında çatlayınca hatıralar
hangi şuursuz İstanbul tampon olacak bileklerimize..
gece gündüzü hep böyle bileyledikçe
zaman boynumuza vurup uzatacak mı arafımızı?
suskun ve çarçabuk ikindileri mesken tutuyor asam,
kırıldığı yerde umarsız titriyor zaman..
sabahların körünü 4.45 yere seriyor kahkaham,
iki vakte kadar öldürür tütünden sararmış dişimin ağrısı..
kendi kendine kavga eder bir gölge
eski şiir defteri yapraklarından kefenler kendini şair
tükenir kendine.. tükenir.. t ü k e n i r k e n d i n e,
çünkü doludizgin ve kapkara bir boşlukta zaruri bir infazdır bazen yaşam!
iki vakit sonra
bülbüller gülleri
güller günleri
günler dünleri
dervişler delileri kovalayacak,
gezleyeceğiz yüzümüzü kokuşmuş gündüzlere..
gözleriniz gözlerimize değecek,
vay ki gözlerimiz kan çanağı..
cinnetimiz dans ederken arpacık gölgesinde
ansızın hepinizi kan tutacak!