“AŞK”! DEDİKÇE
“AŞK”! DEDİKÇE
(bu başka hâl) Benden bir şey kalmamıştı, düşündükçe. Tenimin üzerine çıktıkça ruhum; bedenimin ruhumun altında ezilip kaldığını hissede hissede, gecenin karanlığından yırtılıp gelen sabahın içinden; sessizliğin haykırışları eşliğinde evden çıkıyorum bu sabah… Aşk ile yürüdüğüm zamanın içerisinde Aşk’ın nasıl bir şey olduğunu duvarlara anlata anlata yüreğimin içerisini dante dante işleyerek anlıyorum ne kadar yakıcı olduğunu… Aşk! Deyip susuyorum, sustukça susuyorum. Kana kana içmek isteyip bulamadığım o pınarın başında susuzluğum içerisinde duruyorum… Tellal elinde gül demetleri ile dolaşırken, ruhum inim inim inlerken, toprağı değil de yüreğimi iğne ile deşmekti bu hal… Hâl… Halimi, sessizlik ve korkaklık olarak algılayan insanların içinde kendimi gizleyecek bir yer bulamamanın adıydı, bu. Kendimi bile faydam yokken çevreme nasıl faydalı olurum düşüncesi içinde yazmayı öğrenmekti aşk. Ve yazarken kendini bulmanın adıydı, biraz da… Tanıdığımız insanların fikirlerini el sürmemenin ama dinlemek gerekli olduğunu bilmekti, aşk… Aşk! Deyip susuyorum… Sustuğum yerde vuruluyorum. Bilmediğim bir ses, bir hüsnü güzel düşüyor. Halden hale, kal’den kal’e giriyorum…Kollarını değil lakin sardığım yastıkların arasına saklıyorum… Deli diyecekler, belki de divane. Fitne içinde bırakıp kirletecekler…. Bilmiyorum sadece korkuyorum… Aşk! Deyip susuyorum… sustukça ağlıyorum… Kelam sultanının bağından topladığım üzümleri mey edip içiyorum; sarhoş olmuyorum, şaşıyorum… Aşk! Şaşkın şakın bakmaktı alemi ve alem içinde ki kendini… Ismahan ÇERİBAŞI |