UYAN! (İnandığın gibi Yaşa)
“Ettiğin kendine, kime zararın var. Kendinden başka” derken anlıyorum… Beynimden geçen uyanışın adını…
“inandığın gibi yaşa”… Ey gafil insan! Eşrefi mahlûkat olan, beşer şeşer insan... Kaldır, kendini yerden! Kaldır! Öp alnından şerefin... Ruhunu, koyduğun kafeslerden çıkar, İnandığın gibi yaşa ve uyandır içindeki anka kuşunu... Başın düşerken secde de yere, yükselir aslında miraca Düşür başını! Uyan! Uyandır... Ne su söndürür bu ateşi, nede bir toprak... Kıyamet kopmadan hazırladığın kıyamet kendine bilmez misin? En büyük aşkın, davan olan; vatanını mı unuttun? Yoksa gökyüzünü süsleyen al kanlara boyanmış bayrağını mı? Sen, üzerine bastığın toprağın hakkını vermeden, nereye? Hünkârını mı unuttun, Hacı Bektaş Veli’yi mi? Duymadın mı, Kaygusuz Abdal’ın “Bu Âdem dedikleri El ayakla baş değil Âdem mânâya derler Surat ile kaş değil.” Sözünü? Yanında saki, elindeki mey… Seni yola götürür mü sanırsın… Yol; bir sağa bir sola demediler mi? Hangisi kalır, yanına kar… Adamlığın mı? Özgürlük nidaları atan batışların mı? |