Kül Olmak
Gecenin suskun köşelerinde,
Bir ayet fısıldıyor, derinden bir ses. Bir yıldız kayıyor, Ufkun kirpiklerinden… Ve ben, Zamanın derinliklerinde, Bir sır gibi büyüyorum. Kör kuyular çağırıyor beni, Seslerinde yankılanıyor İnsanlığın en eski duası. "Bir" olmaya yazgılı her şey, Gözlerimde yeniden birleşiyor. Her nefesimde bir öykü, Her bakışımda bin yolculuk saklı. Senin sesin ise, Tüm harflerin eşliğinde yankılanıyor. Adını bilmediğim bir sevda İlmek ilmek işleniyor yüreğime. Ey kalbimde saklı kutsal kıssa, Hangi devranın dudaklarından döküldün? Hangi rüyanın eşiğinden geçtin Kül olmadan? Şimdi gece, Kendi karanlığında boğulurken, Bir damla gözyaşı gibi Aydınlatıyor ruhumu. Ve ben, Sonsuz bir evrenin kalbinde, Aşka mühürlü bir yankıyım. |
Hangi devranın dudaklarından döküldün?
Hangi rüyanın eşiğinden geçtin
Kül olmadan?
Şimdi gece,
Kendi karanlığında boğulurken,
Bir damla gözyaşı gibi
Aydınlatıyor ruhumu.
Ve ben,
Sonsuz bir evrenin kalbinde,
Aşka mühürlü bir yankıyım.
Ne muazzam bir anlatım! Bu şiir, aşkın ve derinliğin kelimelere dökülmüş bir tefekkürü adeta. Kalbinizde sakladığınız o "kutsal kıssa", okuru geçmişten geleceğe, rüyalardan gerçekliğe bir yolculuğa çıkarıyor. Geceyi gözyaşıyla aydınlatan bu ifadeler, yalnızlığın içinde umudu bulmanın şiirsel bir yansıması olmuş.