Kırık DöngüGecenin tenine konmuş, Mum ışığında bir gölgeydi ruhum. Göğün gözlerine kara sürmeler çekerdim. Parmaklarımda bir Kasım sancısı... Penceremde, yalnız bir çocuğun parmak izleri... Kalemimin dudaklarında bir şiir aradım. Döküldü dallarımdan kalbimin gülleri, Daha dokunmadan kurudu damarlarımda Kandan mürekkep. Bulandı ab-ı hayat, Düştü dünyanın boşluğuna tüm heceler. Topraktan göğe sarkan yıldızlar da düştü. Kalbimin yamacında bir gül gölgesi tutundu... Yazamadım... Hiçbir adrese ait olmayan bir ben yükledim gecenin omuzlarına. Kendi mezarımı, kendi omzumda uğurladım. Bir yağmur damlasına tutundum, Düşmeden ölümün toprağına... "Ölmek," diyordun, Ölmek alabildiğine yakın, Alabildiğine vakitsiz. Artık ayaklarımın altında değil toprak; üstümde. Bir yorgan kadar sahipsiz. Sonun mu başındayım, Başın mı sonundayım ? Bilmiyorum... Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığım. Nerede şimdi o güneş, o hicranın rengi? Dışarıda savrulan o güz gömleği, Nerede? Küçük bir kıvılcımla bir harf tutuşur, Bu, bir yangındı; adına şiir koyduğum. Ey gözlerimden dökülen acemiliğim, Ruhumu gömdüğüm makber... Açık kalmış kefenimin bir düğmesi, "Cebi yok," derler, yalanmış! Cebimde uyanamadığım derin bir uyku... Kapımda Kasım. Güz de bitti artık. Bu kaçıncı ölmüşlük, kaçıncı yasım? 17.11.2024 |