Son serçe kuşları
gergeflere dizili yoksulluklar
birkaç satıra sığmaz ki geceydi ve yalnızdılar dertleri yığın yığın lime lime ayaz karanlık ilmek ilmekti gece çok ağırdı çare eriştirmeye gittiler ikişer beşer, bir akşam vakti hasretin avlusunda uyuyan ürkek serçe misali muhtaçların gölgeliğinden özlem iklimlerine vardılar şurada bir avuç imbat burada bir tutam çığlık uçurum kokan dalgın ellerde ikiye bölünürken bir somun rüzgar giyimli çöllerin son devriyesi açlıktı rehin akşamlarda dil ile deşilen gönül yaralarıydı son haykırışla birlikte vardılar son menzile gökyüzünde son ıslak buluta gülümserken vurulan son serçenin umutsuzluğunu bitirmek için bir hilal aydınlattı ilkin gönüllerin içini ve esrarlı dalgalar vurdukça vurmadaydı başlarını taşlara son sükun için yapayalnızdılar dağlara alacalar, sevdalara kül düşmekteydi ıssız sıcaklara muhtaçtı yetimler göğüslerindeki en derin nefesler duyulmuyordu acıdan bihaberdi kendi kalabalığında hep yalnız yaşamaya mahkum olanlar ayaz iliklerine değmişti lambasız yerlerde bilaller ağlaşıyordu dolunay gecelerini infaz etmedeydi yoksulluk günlerin çarmıhından kan damlıyordu gariplerin başına ağır ve sessiz akan ırmaklarca çoğalıyordu tam gençliklerinden vurulmuştu ömürler ayrılık cümleleri kuruyordu hep iyiliğin ıssız eteklerinden uçup gitmişti son serçe kuşları çığlıklarını yumruklayanların sesine yusufçukların kanadından melekler düşüyordu her akşam yeni baştan kısık nefesinde pervaneler yanıyordu ısısı alınmış bir ateşti göz yaşı redfer |