İÇİMDEKİ KAİNAT
Doğduğum günden beri fırtınaların beni getirdiği yer tam da burası!
Şu an durduğum yeri ve dönüştüğüm kadını seviyorum. Tüm rehberime ve yol arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum! ... Hayat, tıpkı bir çoğumuz gibi beni de kendi hayatımın küreklerini çekmeye çok erken yaşlarda mecbur bıraktı! Ve ben tüm bu süreçte, soluksuz ve asla pes etmeden akıntıya karşı hep kürek çektim. Yorucuydu ama, güçlendirdi! Kollarımı... Ciğerlerimi Kalbimi... Ve dahi zihnimi... Kimi zaman nefessiz, kimi zaman nefes nefese kalsam da, müthiş yol kat ettirdi. Öğretti! Fırtınalı havalarda nasıl, durgun denizlerde nasıl, güneşli/yağmurlu, kasvetli/melankolik havalarda nasıl kürek çekilmeliymiş, tüm o süreçlerin Pir’i yaptı beni… Korkularımla yüzleştirdi, bu Derya içre Derya içinde kendimi ve benimle beraber ne çok canlı varmış hepsini fark ettirdi! Sevdirdi! Korkuttu, nefret, güvendirdi, kırdırdı, ihanet ettirdi! Ama öğretti! Yer yer yumuşak yer yer sert bir şekilde öğretti! Kaç kez battı güneş, kaç kez doğdu yeniden bilmiyorum ama, gösterdi. Karanlıkta ve aydınlıkta nasıl yol alacağım bunların hepsini öğretti! Ve bir gün tekneme yeni bir misafir geldi! O gün bugündür birlikte çektik o tekneyi! O da benimle beraber çok şey öğrendi. Tam bir hayat okulu oldu bize bu mücadeleli ve kimsesiz yıllar... Anne kız büyüdük beraber. Yer yer çatıştık. Yer yer sarıldık... Yer yer güldük/ağladık. Hatalar yaptık birlikte! Birbirimizi suçladık! Affettik sonra! Her şeye rağmen sevmeyi birbirinizin sayesinde öğrendik! Şimdi o da gitti, terk etti bu tekneyi... Kendi teknesini yüzdürmek üzere açıldı deryalara... Bakalım neler öğrenecek ve neler gelecek başına... Tanrı onun her daim yardımcısı olsun. Bunun için bir tek onu dinleyebilirim çünkü ben kimsenin sahibi değilim ve tekamülünün önünde perde değilim! Yolun açık olsun Derya Kuzu’su... Rahat ve fırtınasız bir hayattan ya da kocaman bir filonun kıçına bağlanmadan çok erken yaşlarda kendi gemini yüzdürmek ne fark kattı bize diye soracak olursanız Size ancak şunu söyleyebilirim; Sevinçler/ mutluluklar kadar, sorunlar/ olumsuzluklar ve hatta keder bile bir hediyeymiş bizlere… Evrende hiçbir şey boşuna değilmiş ve hepsinin var oluşunda bakmasını bilen, gören gözlere müspet mesajları varmış. O mesajları duyan-gören ve hayatında uygulayan yükseliyormuş varlığının kıyılarına bir adım daha… Ve her adımda gözlerimizdeki perde daha çok aralanıyor ve hakikat daha yalın ve çıplak görüyormuş bizlere. Şükredecek ne çok şeyimiz olduğunu Yaşamın ne anlama geldiğini O hayatın içindeki varlığımızı Varlığımızın nedenini ve yerini Özümüzdeki tek gerçekliği Sadelikte yaşadığımız huzuru Ve dinginliğin gücünü fark ediyormuşuz meğer ki! Ve meğer ki herkes, her şey sustuğunda konuşuyormuş O ancak! Kaderine şükret Kederine şükret Zoruna, hüznünü, sevincine şükret Onları sana gönderene şükret Sahi hem ne demişler: Demirin keskin bir kılıca dönüşmesi için bile, önce kızgın tavlarda dövülmesi, sonra kor ateşlerde erimesi, sonra buz gibi tokmaklarla şekillenmesi gerekiyormuş! Bırak demirciye ya da tokmağa kızmayı, onların derdi seni cezalandırılmak değil, seni dönüştürmek. Kendine döndürmek! Kainatın Hak sahibine dönüştürmek Sevgiyle kalın... Işıkla kalın Ve insan kalın... Özlem SABA |
Kutluyorum.
Yer yer çatıştık, yer yer sarıldık...
Yer yer güldük, ağladık.
Hatalar yaptık birlikte!
Birbirimizi suçladık!
Sonra affettik !
Her şeye rağmen sevmeyi birbirimizin sayesinde öğrendik!