GENCO ERKAL (10)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın “Hâlâ” ve her zaman Genco Erkal… Neden mi? Bir nesle değil, pek çok kuşağa hitap etmiş ve Nazım’ın “Vatan Haini” şiirinin sonunda vurgulayarak bitirdiği efsaneleşmiş “hâlâ” sözü Genco Erkal’ı tanımlayan çok özel bir sözdür bence. Elini sanki masaya vururmuşçasına “Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor… hâlâ!”sı hepimize pek çok şey söylüyordu aslında: Sisteme karşı çıkan hepimizin sesiydi orada Genco Erkal, hepimiz o anda Nazım Hikmet’in hayatından bir kesit dinliyorduk, ama kendimize de ayna tutuyorduk onu her dinlediğimizde… Bir yerden sonra sadece bu değil, Nazım’ın pek çok şiiri Genco’nun sözüne dönüştü, artık o bir bedende iki ruh taşır gibi haykırdı adalet isteğini, ezilenlerin sözcüsü oldu; hem kendi sözünü hem de Nazım’ın sözünü taşıdı yıllarca sahnede, seyircisine de bir şekilde ulaştı her zaman, pandemi olduğunda seyirciden uzak kalmamak için videolar çekti, oyunlarını paylaştı.
… Kerem Gibi oyununun sonunda “Bizim avludan mı kalkacak cenazem, nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan aşağı?” derken sanki o anı yaşar gibiydi hep. Orada Nazım’ın cenaze görüntüleri gelir, oyunun bitimine doğru artık son şiirleri okurdu. Neden bilinmez, sanki orada hep kendini özdeşleştirirdi, o anı yaşardı. Bize güzel anılarını ve kayıtlarını bıraktı, gitti… Son zamanlarda herkes İKSV yapımı Nazım’a Armağan’da yer alan “Dostların Arasındayız”ı paylaşıyor, eminim bu söz bizden çok sonra dahi efsaneleşecek ve öyle bir söz olacak ki, bu dünyadan giden insanların sözüne dönüşecek!“Dostların arasında” olmak isteyecek pek çok insan, böylesi bir tiyatronun böylesi bir yönetmeni ve oyuncusunu izledikleri zaman, belki de yumruklarını masaya vururmuşçasına bir “hâlâ” çıkacak kimbilir! Devrin daim olsun canım Hocam, öğrettiklerin için sonsuz teşekkürler! Saygıyla, Ece.“ (Sayın Ece Yassıtepe Ayyıldız adlı bir dostun 17 Ağustos 2024’te yayınladığı VE HÂLÂ GENCO ERKAL adlı yazısının baş ve son paragrafıdır. Tümünü okumanızı öneririm.)
Emzirilmişimdir mutlak,
emmişimdir doya, yanağımı göğsüne dayaya tombul, sıcak ve çıplak anamın memesinden. Beni ben yapan o an; Teninin güven veren kokusu, sütün doyum denen dokusu, ve bu olgunun belleğe takılı kırıntılarını gizler Şuur Altı. Eksiğimdir bilirim; Arar-yoklar, erişemem, silik izlerini sezerim ara-sıra eşimden. Anımsamak tek teselimdir benim. Anamın; Teni yanağımda sım-sıcak, dop-dolu, çırıl-çıplak damla-damla bir şarkının dudaktaki tadına değin namelerini anımsayamamak eksiğimdir benim! Terliyen, benliğimde eriyen “Ana Sütü” denen bu mükemmel şeyi, belki siz hiç düşünmemişsinizdir, yada düşünmeye değer vermemişsinizdir. Bilinçsizce mi? Hayır! Her birimizin bir yaşam tarzı vardır „Kendine yeten“ Denen. „YETMEK“ kelimesi sığmaz ama onun kafasına! Öz kişiliğini yitirmek pahasına; Sahnede kendini yakakayıp-geçmek, ileriye, yeniye, ulaşılmamışa erişmek… İyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli araştırarak, daha dahada gerçeğe ulaşmak kadar engindir onun dehâsı. DAHASI „Seni-sen yapan", eksikliğini tamamlayan yukarıda bahsettiğim tılsımlı gizemi eminim, çoktan keşfetmişti bu Dâhi. |