Sürgün GünlükleriBu şiirde adı geçen kişiler … Merhaba Abbas Merhaba iki gözüm Biliyorum, uzun zaman oldu gelmeyeli Sakın unuttum sanıp ta, tüfek çatar gibi çatma kaşını Hastane, postane işleri bu ara bırakmadı peşimi Yoksa iki elim kanda olsa gelirdim bilirsin Gelemesem de, mektup yazar sorardım halini hatırını Şimdi sen mapustasın ya Günde bir saat havalandırmayı özgürlük sayıyorsun ya Sen gideli Bende bu koca şehirde sanki hücreye tıkıldım Günlerdir adım atmadım sokağa Balığa bile çıkmıyorum Şiirde yazamaz oldum Elim varmıyor kaleme, kağıda Sende bir alemsin be Abbas Tamam, kabzımal Feyzullah ve adamının boş kafalarında Birer rakı şişesi kırıp bir güzel marizledin de Kırık rakı şişesiyle, mabatlarına faça atmak ne ya Duyduğuma göre, hala sandalyede oturamıyorlarmış Haberin olsun Senin gibi mülayim bir adamın lakabı Façacı Abbas’a çıktı artık bizim mahallede Geçenlerde biri ile tanıştım Abbas Uykusuzadam diyorlar namına, ki adam efendimi efendi Daha doğrusu adam ermiş Yok canım öyle ermişlerden değil Adam şiir yazmanın Nirvana’sına ermiş Bir şiir yazıyor Sanırsın Fatih gemileri karadan yürütüyor Sanırsın Ferhat külüngü ile dağları deliyor Sanırsın sunakta Nesimi can veriyor Kulak ver bak ne diyor; “Ben en çok geceleri susarım Çünkü ben her gece Yalnızlığımı koyar kapının ardına Doldurup kadehe rakıyı Rastgele denk geldiğim türkünün kanatlarına konar Şiirleri yaren yapıp geceye Üst üste sigara yakar ve Sadece sana susarım” Dedim ya Abbas adam yazıyor Biraz sola italik yazsa da Öyle körü körüne partizanda değil ha Yeri geldi mi soldan sağa Yukarıdan aşağıya bir güzel sövüyor Ah Abbas… Şimdi burada olsaydın Sen, ben, birde uykusuz abimiz Bir su kıyısına çöreklenir, atardık mangala balıkları Açardık şişenin kapağını Bir güzel içer Bu hayatın gelmişine geçmişine Aşkın olmuşuna olmamışına Bir güzel söverdik Sakın Abbas, sakın içerde bir delilik daha yapıp ta Uzatma bu sürgünü Az kaldı be Abbas Birkaç ay daha sabret Hem artık içeri, dışarıdan daha güvenli inan Artık ölüm kol geziyor buralarda Önceden İlk çocuklar korunurdu bütün kötülüklerden Şimdi, çocuklardan başlıyorlar öldürmeye Gözlerini kırpmadan kıyıyorlar Sılaya, Leylaya, Narine… Ölüm demişken Abbas Ah o el kadar bebeler ölmese de biz ölsek He ne dersin Abbas Biz ölsek… O izbelerde pusuya düşürülen çocuklara siper edip kendimizi Şöyle en afilisinden Keje’nin Eşkıyası gibi biz ölsek Çocuklar hep gülse… Biz hep ölsek Dedim ya Abbas Bu ara hastane, postane işleri bırakmıyor yakamı Bu eli kanlı hayatın hangi pisliğine utanacağımı şaşırdım Birde sen yoksun İyiden iyiye yaşamaktan tiksindim Kim bilir belki de sen içerdeyken Biter bu büyük aldanış Belki bu son şiirim olur Belki bu son çırpınış Doktor ikide bir “kalbin” diyor Abbas "Kalbin çok hırpalamış” |
Abbas’a yazılan bir mektup, hem içten bir özlem hem de dünyanın karanlık gerçekleriyle hesaplaşma gibi duruyor.
İçerdeki Abbas ile dışarıda sıkışmış olan dostu, aslında aynı hücrenin farklı duvarlarında gibi.
Dostluk, insanın en zor anlarında sığındığı liman, ama ne kadar da çaresiz; çünkü dış dünya da bir tür hapishane haline gelmiş.
Özellikle, ölümün bu kadar normalleşmesi, çocukların bile artık tehlikede olması, insanın kalbini hırpalayan en büyük yaralardan biri.
Bu satırlar, yürekten gelen bir isyanın ve bir çaresizliğin sesi.
Şairin, hayatın gelmişine geçmişine sövmek isteği bile, artık yaşamanın getirdiği bıkkınlığın bir dışavurumu.
Ama bu isyan aynı zamanda hayatta kalma çabası; çünkü haykırmak, yazmak, konuşmak, ölmeden önce yapılacak son şeyler gibi geliyor.
"Biz ölsek, çocuklar hep gülse" demesi, her ne kadar imkânsız olsa da, bir kurtuluş hayali.
Öyle bir hayal ki, tüm acıları sona erdirecek, geleceği karanlıktan çıkaracak kadar büyük.
Ama bu, aynı zamanda içten içe bir vedanın işareti gibi; belki gerçekten "son çırpınış", belki de şairin artık hayata tutunmak için pek bir sebebi kalmadığına dair bir kabulleniş.
Doktorun "kalbin çok hırpalanmış" demesiyle aslında hem fiziksel hem de ruhsal bir tükenişi işaret ediyor.
Şairin kalbi, hayatın zorlukları ve acılarıyla yorulmuş; her an bir kırılmaya, bir duraksamaya hazır.
Ve belki de bu şiir, içerdeki Abbas’a yazılsa da, aslında şairin kendisine ve hayata vedası gibi geldi bana.
Muhteṣem ötesi,tebrikler
Ṣiirle ve sevgiyle..