Selâmî duruşunu hiç bozmayan kardeşime saygımı sunarım.
Helâl olsun.
Allah yâr ve yardımcın olsun...

Kolay gelsin, işlerinizden geri kalmanıza sebebiyet vermeyeyim. Konu anlaşılmışsa ve birbirimizi anlayabildiysek, kırmadan ve üzmeden, mesele yoktu zaten ve bitmiştir de nazarımda. Özürlük bir durumda yoktur est.
Allahın selamı üzerinize olsun...

Ve Aleykum Selâm ve Rahmetullâh

Yoğunluğum olduğu için şimdilik özür, çok özür dilemekle yetineceğim.
Affına sığınarak, vakit bulunca dönüş sağlayacağım yine inşallah...

Estafurullah cahillik sizden değil benim kısır anlatımımdan kaynaklı…

Sözüm şiire’e değildi. Şiirin konusuna neden olan o çok muhtereme idi(!) Adını dahi anmak istemiyorum hani çağdaşlar ya neyse, siz anlamışsınızdır F.A’yı kasdettiğimi. Çok okumak çok bilmek onların nazarında anlamak anlamına gelmemekte. Her ne hikmetse her mevzuyu Arap seviciliğiyle özdeşleştirirlerken, bizi anlamayı hiç istemediler. İstemeyecekler de demek istediğim buydu: ‘’Anlamak sanırım aklın ürünü değil’’ derken…

‘’Merhabaya, günaydına söz edersem namerdim’’ Sizin selamınıza söz söylemem; bana merhaba diyene merhaba, günaydın diyene günaydın, yazışırken ‘’Bay’’ diyene de bay demekte de bir beis yoktur benim nazarımda demek istedim…

‘’selâmıma laf edeni nerde olsa ezerim...’’
Benim selamın; aslında bizim selamımız Allah’ın selamıdır: ‘’Esselamü aleyküm’’ buna söz söyletmem demek istedim.

İncelteme işareti Türkçe’de yoktur. ‘’ Şunu da eklemekte yarar var: Şapkalı harfler ya Arapçadan ya Farsçadan Türkçeye girmiştir bilmezler. Hilâl, kâinat, sükût gibi.’’ Bu da yine onlaraydı size değildi…

Farkında olmadan sizi zan’a düşürdüysem hakkınızı helal ediniz.
İşyerinde telefonla yazınca eksikliklerimiz olabiliyor. Zor geldiği için kısa yazmak isterken anlatmak istediğimizi tam ifade edemeyebiliyoruz. Affola…
Hâk selamıyla: Selamûn aleyküm…

Evvelâ günün aydın olsun ve dahi merhabâ.

1) Anlamak aklın ürünü değilse, neyin ve nerenin ürünü, merâkımı celb-etti.

2) Sanmak/Zan-etmek bütün hatâların anasıdır. (Hadîs-i Şerîf)
Kezâ yine Kasemât-i Kur'âniye'de defaâtle beyân edilmiştir.

3) Şiirde mevzu'; mefhûmun birini öteleyip diğerini dayatmak değil elbet'.
Aksine, bunu yapanları hicv-ediyor şâir,
hoşgörüsüz, ırkçı ve echel (zı'rcâhil) davranmaktan ötürü.

4) Sen ister nâ-merd ol, ister ezer ol, beni alâkadâr etmez.

5) Eklemeye gelecek olursak:
Her ama her türlü ilmî dayanağı olan ekleme,
eleştiri vb. başımın tâcı, dimağımın ihtiyâcıdır.

6) Şapka olsun, Fötr olsun,
neyin ve kimin ürünü olduğunun gâyet iyi farkındayım.

7) Müsâade buyurursan,
4 Lisân ile konuşan, okuyan ve yazan birisi olarak
neyin nereden geldiğinin/girdiğinin fevkalâde idrâkindeyim.

7a) Etimolojiye (Köken bilimi) meftûnluğumdan olsa gerek
kelîmelerin kökenini araştırmayı, tanımayı, anlamayı,
hülâsa bilmeyi düstûr edinmiş bir hikmet avcısıyım.
Özellikle de şiirde, bu kelîmeler Arâbî ve Farsî iseler.
Zîrâ, bâzen yalnızca tek bir kelîme ile bir mısralık kelâm edebiliyorsun.

7b) Bununla birlikte, şiirlerimde nâçîzâne,
ingilizce ve fransızca kelîmeler de kullanmaktayım.
İş bu keyfiyet, İngiliz veyâ Fransız âşığı olduğum anlamına da gelmemekte.

8) Kâinat kelîmesi doğal olarak (şapkayı kullanmak isteyenler için)
kâinât olarak yazılır.

9) Kelîme dağarcığının zengin olması,
beşerin beynini dümûra uğramaktan alıkoyar.
Benim kelîme dağarcığım sürekli gübrelenmeye ihtiyâç duymakta.
(Multi-Vitamindir.)
İster Batı'dan gelsin, ister Doğu'dan girsin.

Ve'l-Hâsıl-ı Kelâm

Ne anlatmak istediğini,
nereye varmak dilediğini
ne hikmetse anlayamadım.

Câhilliğime ver ve's-Selâm...

Şunu da eklemekte yarar var: Şapkalı harfler ya arapçadan ya farsçadan türkçeye girmiştir bilmezler. Hilâl, kâinat, sükût gibi...

İhtişâm, bakan gözdedir Üstâdım.

🧐

Selâm ve duâ ile...