UTAN EY NEFSİM
Yıl seksen yedi , günlerdense bir pazar
Çıktım evimden dolaştım çarşı pazar Saatime baktım ki ! Yatsı namazı yakın İşte, gidiyorum şimdi , ulu camiye bakın Vardım avlusundan girdim içeri Köşe bucak aradım, Cemaat nerdedir deyi Baktım karşımda üç beş kişi duruyor Kimi sünnetle meşgul , kimisi oturuyor. Hayret ettim! bir anda nedir bu caminin hâli Ulu cami diyorlardı ! nerede bunun cemaati Cemaat denen bir şey yoktu ortada Yine hüzünlü gönlüm , burkuldu oracıkta Beynim döndü bir anda , birden yığıldım yere Aklımı kurcaladı dağ , taş , ırmak ve dere Her şey yuh diye Sesleniyordu bana Bense sustum düşündüm kara kara . Kubbeler dile geldi , kalk dedi be sersem Duvarlar küsmüş , bana ediyorlardı sitem Hele gök kubbeye uzanan minareler ne diyor Kulağımı verdim ki : şöyle nida ediyor Ey Allah’ım ! susuz kalmış, sümbül gibi solmuşum Şakıyan bülbül iken, şimdi bir lâl olmuşum. Köküm , yaprağım ,gülüm hepside oldu heder Dört yandan kuşattı beni, hem ızdırap hem keder Dışı böyle yanıkırken, içi boş kabristan Hissiz ,sessiz ,sedasız , kubbeler yastan Direkler dona kalmış , hiçbir şey söylemiyor Eyvanlar boyun eğmiş , ben de garibim diyor. Şadravanlar akmıyor, şırıltılar gelmiyor Havlu da, cıvıl cıvıl ,çocuklar hû çekmiyor Sâde gözü yaşlı tâkatsız dört ihtiyar Onlar da hissiz kalmış ,onlarda olmuş bizâr. Mâbetler yalnız kalmış, mü’minlerse yetim Kendimi yokladım ki ! durumumuz pek vahim Şu taş toprak yığını bile hakkı zikrederken Bu insanoğlu, Rabbini zikretmez neden ? Kalktım ağır ağır geldim mâtem dolu hâneme Yine teselli edecek kimse yok, müracaatım kaleme Utana utana hem ağladım hem yazdım Bunu anlatmakla size değil , ben kendime kızdım Şu taş toprak yığını bile senden şikayet ederse ! Utan ey nefsim, birazcık kendine gel sende. |