Nisanı çağırmak
Taşları kuş olup kanatlanan avlular geldi
Gök üzerimize alçalıyor gibi Nefes nefese kasabanın hayaleti Biri kefeniyle gitti mezarından kaçıp Çok ünlü oldu bizim oradan Nar da ayağını kesti o kış Zeytin bile soyundu parlak siyahını Buz beyazına sarılarak Nisanı çağırdılar bir bin yıl Yaşına nelerden sonra vardığım eksi yirmi iki Büyüdü sonra üşüyen duvarlarla birlikte Salkım söğüde hayran çimenler Ağustosun yapışkan ağzına sevda Bir kuyunun serininden büyük Yarınlar çekildi kurak günün toprağına Aslına düşen gölgeler , Karmaşıktı onca kimlik yüklü bedende Profesyonel değildi hiçbir ihanet Amatörce işlenen çok cinayet Onu sevdim desem yalan değil Yaratılmışlığından cesaret alıp Mini bir dünya yaratmak becerisi vardı Bir olanın evrenine gönderdiği insanın Dilinden kesilir gibi bir düş vakti Taşlar koşmaz dağından, Sekmez sular ayak kopartarak Uzakları sırılsıklam yağmurundan Güneşin kavurduğu zaman sarı yerleri Üşürde gider terine eğilen başak Dün , gülümsemesi beyaz Elleri artı yirmi iki |
Ne yaptın Şair
"Taşları kuş olup kanatlanan avlular geldi"
Siz de ve birkaç şairde öyle mısralar var ki iyiki okudum diyorum. Forumda okuyorum anlık olduklarını bilmesem epey uğraşmış derim de.
Bir de şu var kendiliğinden gelen , hoş birikim olmasa nerden gelecek, şiirleri ayrı seviyorum.
Çok güzel şiirin.
Selamlar