GİTSİN!
Papatyam!
Bu tene kıyarken sen Ben dağılmamak için titremekten Tutundum bir parçayı aldım Ayaklarımın altında sesini duymadım şeytanın Ve bir an sadece bir an üzüldü kalbim Yaşlarının kırmızıya dönüştürüp Damarlarımdan bütün canıma akarken derinden derine Bir yere varmaya çalışan Tenine aldırmadan, sarmadan, kırmadan Yıkmadan ve dökmeden sarıldım Canımın canına yoksulluk ayrılıktır Artık sevmediğim dertler Benim elimde sana dair zenginliktir İkilik sayısı ne fark eder tümü Sevdalık kusursuz naif ve seçkin Aynı zamanda masum bir miniğin Sarılmışım yüreğine Gitsin kim giderse, varsın cehenneme isteyen Olsun ateşle, şeytanla sevişmek isteyen Bana ne, küfre bile değmeyecek Kahbelerin gözlerindeki fer söndü çoktan Yokla var ettiğim çölde O papatyaların yapraklarına aşığım ben Donuk, uzun ve çiğ bir gülümseme gördüm Ve nefret ettim ama yine de Yıldızlardan saçlarına düşen bir alev de ben vereyim istedim Bu ışıkları nur sayan sevgili! Aptal aptalın sevdasından ne anlar? Boyun eğmenin kadar kutsal olduğunu ne bilir? Sevdiğinin gözlerindeki ışıltılara Gökyüzünde geceleri asılan parlaklıklarla çerçeveyi aşan Resimlerin yer aldığı her mekân Ben ise hiç düşünmedim hayatın karelerinden çıkmayı Çalışırken yandı parmaklarım, canlarım Düşünmedim, acımadan da attım Yalandan âşık olanlara, cehennemidir yürek Gitsin kime isterse, gitsin orada yansın! |