araya zaman girdikten sonra ankaraya tekrar geldiğinde ne bıraktığın ankara aynı şehir nede sen…
ne çam yeşili kara bir dehlize açılan rampa eski rampadır sen tekrar geldiğinde ne de mehtap ne beyazgüller ve senin en güzel aksin yerli yerindedir hala bir kuytuda veya kirli bir ayna da iade etmezler asla görüntünü
ne varlığını sorgularsın ne de yaşlanışını sevinçli ve ışıklı aydınlığa doğar bir pazar sabahı bir de ankaranın buzlu karanlığı
ne leylanın gerçek aşkı tanıması için ölmesi gerektiğini fark edersin ne de mamağın kasvetli sokaklarında için kararır oysa dışarıda bahar güneşi tahta sıralarına yansımakta oturduğun bankın
zamanı değil saniyelerini bilirsin ayak izlerini fark edersin çünkü çünkü zaman ateştir gökyüzünde ve güneş ateşi değil ateşin cisimler üzerindeki yansımasını çizer en fazla
bir düşün bakalım sen kim bilir hangi otobüsün yıllar önceki bir ekim akşam üzerinde sabah mıydı yoksa getirip kızılayın kaldırımlarına bıraktığı ekose kazaklı o çocuğun gözleriyle mi bakıyorsun hayata hala onlarca yıl önceki gibi
ne bulutlar eski yağmurları yağdırmaya gelirler ne sen aynı bulutlar olursun saçların itirafçı göz altı çizgilerin bugüne tutuklu
içinde belki onca kitaptan arda kalan birkaç cümle okuru sen muhatabı zaman ne kadar güzel kızılca bir renksin her ekim gelir her haziran dönersin
gündüzlerle geceler eşitlenir oysa şimdi gecegündüzün gündüzgecenin içinde ve dahi tümden gitme vaktidir bir yığın hatırayla beraber
elinde ilk sahifesi ithaf taşıyan bir kitap içi şiir dolu bir defter bir yığın alıntı kırmızıgül yaprağı hanım eli dalı zambak beyazı arzuların
af edersin yoksa sen o şair miydin ankara sokaklarını her gece gezinen her geceuykusuz avare ve yalnız sonra uzun uzun dalıp giden gece duymasın birazdan uykun gelecek biliyorsun
ya da söz aramızda söz kimselere söylemem bir tahta bankın üzerinde kıvrılıp uyuduğunu bir yığın acıyı üstüne örtüp ne kadarda çok yorgunsun ne kadar çok refakatçin var bir yığın ışık bir yığın gölge
aslında biliyor musun tekrar geldiğinde sen belki aynı sen olabilirsin belki ulusta yerli yerinde belki hayattır değişen en fazla içinden ihtilaller gibi geçip giden birkaç tank paleti
ve yağmur ve sürgün yediğin taş duvarlar en fazla değişen sen değilsin belli ki zamandır
sen şimdi bir yolun sonunda veya bir sokağın başında yolcusun ya onlar kalır mı aynı şehir içinde hep aynı kişi
ne sen ne ankara yani o rüzgar kokulu sınıflarda olmasak da yani o üzeri tebeşir artıklı koyu yeşil tahta olmasa birkaç sıra birkaç masa ve ucu caddeye açılan birçok buğulu pencere bir anlatan ve bir de dinleyen olmasa…
birde heyecanın ve koşuşturmanın o upuzun listelerde adını aramayı unutmadığın sınıf defteri öğrenemediğin pek çok şey mesela sevmek mesela aşık olmak gibi
peki ya senin duyguların yok muydu birkaç satır başıyla mı sınırlıydı kalbin ve hayallerin hala hayatta mısın hala yaşıyor musun hala birini sevemedin mi mesela ayseli oysa ne kadar sevmişti seni
saat 12.00 dir yolun sonu ve gecedir ilk bakışta iyi bir saat gibi görünmemekte oysa bu kenti terk etmek için en iyi saattir 12.00
saatin gongu vuruyor arka arkaya ne camda parmak izin nede basamaklarda adımın kalmış hayatının asli meselesi olmaktan çoktan çıkmışlar şimdilerde dönüş halindesin yağmur yağıyor yine kızılay meydanına
terk ediyorsun ankarayı bir otobüsün kim bilir kaç numaralı koltuğunda gök gürlerken uzaktan yada çok yakından insanlık hali korkuyorsun
ateşin terbiyesinden geçmemiş miydin yoksa hala korlaşmadı mı yüreğin o zaman bırak kendini korkunun kollarına korkmanın o güzel yanına yağmur camlarda olsun ve sen bir romantik aşık gibi ve el salla artık ankaraya
ve sen belki bir romanın kim bilir hangi kahramanı hangi sahnesinde trajik bir repliğin kelimeleri dudaklarında karışır kapkaranlık bir gecenin karasına duyguların derin hüzün akar koskoca sessizliğe almışsın valizini yanına gidiş vaktidir artık
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
saatin gongu vuruyor arka arkaya şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
saatin gongu vuruyor arka arkaya şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
ne çam yeşili kara bir dehlize açılan rampa eski rampadır sen tekrar geldiğinde ne de mehtap ne beyaz güller ve senin en güzel aksin yerli yerindedir hala bir kuytuda veya kirli bir ayna da iade etmezler asla görüntünü
Bu şiirde doğanın ve aşkın sembolleriyle güçlü bir imgeler dünyası yaratılmış. Çam yeşili ve kara dehliz, doğanın zıtlıklarını temsil ederken, aşkın tekrar gelmesiyle değişen bir manzarayı anlatıyor. Mehtap ve beyaz güller, romantizmi sembolize ederken, "en güzel aksin" vurgusuyla gerçek aşkın ve güzelliğin içsel olduğu vurgulanıyor. Şair, aşkın ve güzelliğin gerçek kaynağını derin bir şekilde anlatıyor, kişi dışsal etkilere ihtiyaç duymadan kendi iç dünyasında bulabileceğini söylüyor. Bu güçlü imgeler, okuyucuya derin bir duygusal deneyim sunuyor.
Paylaştığınız bu şiir, aşk ve sevdanın etkileyici bir betimlemesini sunuyor. Yetenekli bir şairin duygularını yansıtan bu dizeleri okumak büyük bir zevkti. Derin duyguları ve romantizmi içinde hissetmek mümkün. Tebrik ederim, çok etkileyici bir çalışma olmuş. Saygılarımla.