Hayat buBundan yıllar önceydi, tahmini on yıl oldu, Bir kıza tutulmuştum, saf ve masum biriydi. Görür görmez içime sevgisi hemen doldu, Kanatsız bir melekti, ayaklı bir periydi. Gözleri üzüm gibi, sanki al yanaklıydı, İnsanların yüzüne, tatlı tatlı bakardı. Pekte narin bir kızdı ve ince dudaklıydı, İnsanlar konuşurken, ağzında bal akardı. Simsiyah saçlarını omzuna dökerdi, Ar, edep, iffetiyle bir hayat yaşıyordu. Nerde bir garip görse, ona boyun bükerdi, Kalp diye sol göğsünde, bir cevher taşıyordu. Gül yüzünü gördükçe, kalbim küt küt çarpardı, Sevgi denen o şeyi içimde hissederdim. Bazen rezil gönlümde bir fırtına kopardı, Bir boşluğa dalardım, uzaklara giderdim. Sıcacık bir yaz günü, bir çay bahçesindeydi, Onun ile ilk defa, o zaman görüşmüştüm. Bütün düşünceleri kendi gibi inceydi, Belki onu ilk defa, böyle yakın görmüştüm. Biraz sohbet ederek, laftan lafa dolaştık, Onun da omuzuna yaşamak ağır yükmüş. Çok fazla sürmemişti, hemen konuyu açtık, Ben daha çocukmuşum, onun yaşı büyükmüş. O zaman dedi bana: “seninle dost olalım! Bak benim yaşım büyük, bizden sevgili olmaz. Bırak burada kalsın, biz hep böyle kalalım, Dünya gelip geçici, inan bize de kalmaz!” Aradan yıllar geçti… O da evlendi gitti, Aradığı huzuru bulmuş diye sevindim. Beni de hiç sormayın! Güzel günlerim bitti, Yıllarca hep çalıştım, boş boşuna didindim. Yıllar sonra dostumdan haber geldi ulaştı, Onun güzel kalbini, bu hayat fazla yormuş, Dediler ki gözleri, çok defa dolup taştı, Bazen bazı geceler, sessizce ağlıyormuş. Açılmış yüreğinde kapanmayan çok yara, Hayat narin gönlünü, biraz fazla yıpratmış. Kimsecikler bilmiyor, düşmüş feryad-u zara, Sevgi denen o masal, onu derde fırlatmış. Anlayanı hiç yokmuş, sanki yokmuş kimsesi, Hiç kalmamış ağzında, şifa için biraz tat. İncinmiş narin kalbi, kırılmış her hevesi. Simsiyah saçlarına, ak düşürmüş bu hayat, |