Unutulmuş bir düşün artığıydı aşkımız
Yüzümün kandillerine dökülürdü nefesin
Aşkı ikiye bölerek sana yürürdüm Anıların çürük köprülerini sular götürürdü Hüsran hüznümün yokluğuna tutunurdu Işıksız bir düşün odasında seni sarardım Aşkla ilgili bütün resimleri yakardık Ne zaman günaha uzansa bedenim Ruhum aykırı restlerin masalarını dağıtırdı İmkânsız korkuların uçkuru çözülürdü Telaşlı bir gülüş üşürdü yanaklarımda Yüzyıl ötelerden çağırırdın varlığımı Açardın sonu olmayan özlemlerin yatağını Aşınmış halatlarla dağlarına çıkardım Sınardın sensizliğin siperinde sadakatimi Ateşler sarardı sana sevdalı gövdemi Mevsimlerin alası düşerdi gölgemize Gözlerimin siperinde çocuklar bize bakardı Elma savaşları başlardı işte o an Anılar kavisli bir yolculuğa çıkardı Kahkahamız yüzyıl ötelerden duyulurdu Her sancımız fani bir çığlıktı saklandığımız Ansız gelişlerin savaklarında seni beklerdim Parmaklarımın kelepçelerine şavkın düşerdi Ölümlü insanların mezarlıklarına çiçek ekerdik İlk karlar yağardı üşümüş şehirlerimize Bir yudum çay olurdun kimsesizliğime Evvel zaman ağrıların aşikâr koynunda üşürdüm İşte o an yüreğimi ikiye bölen çizgim olurdun Unutulmuş bir düşün artığıydı aşkımız Giden gelmez dağlarından güneş hiç gitmezdi Kanla doldurulmuş bir çanaktı gözlerin Varlığının gül çehresinde seni izlerdim Ne zaman seni özlesem içime bükülürdüm Keşke’lerle kurulan tarumar istasyonlarda Ben biçare olmazlığını düşünürdüm Selahattin Yetgin |