Yitip giden
Akşamın karanlık fırçası
göğü boyamaya başladığında kınından çıkmayan Zülfikar yalnızlığı başlar içerimde Kulaklarımda devinen hüzün türküsü Uzaklara dalan gözlerimde ki katreyi kucaklayan kirpiklerimde ki yorgun ve yaralı serçeler Canhıraş bir geceyi erken saatlerde muştuluyordu Yokluğunun zehri usul usul karışır iken kanıma Genzimde ölüm Dudağımda cehennem İçim, içim çöl İçim kıyamet İçim ah içim yine sen Kaç zamandır pencere pervazına Umudunu yaslamış kan çanağı gözlerim avluda Korkunç suskunluğum ise kapının kolunda bekliyor seni Gelmedin ! Ülkede ihtilal oldu İktidarlar değişti Önce kuş ölümleri Sonra faili meçhuller Derken imar affına çomak sokuyordu depremler Belim azda olsa doğrulur diye seviniyordu yaşa takılan emekçiler Ha birde ormanları tutuşturup göğ(s)ümüze zift eken yangınlar vardı Posta kutusunda her gün aynı gazete yine manşette hayal tüccarlığı Gerisi çokça siyaset az ekonomi İkinci sayfada sokak ortasında namı yürüyüp giden kadın cinayetleri Ve aşka biçilen değer kadardı küçücük köşeye sıkıştırılmış ayrılığa kalem çalan şairin yazdıkları Anladığım yine herkes ekmek kavgasında ve benim boynum yitip giden sevdanın bıçak ağzında Herkes kırık ayaklarla yürümenin zorluğundan bahsede dursun Sen kalbi kırıkların her adımda nasıl öldüklerini gel bana sor! Şimdi kırık kalbim bir cam edasıyla paramparça olarak düşüyor önüme Ve ben kırıkları avuçlarımı kanata kanata topluyorum sen niyetine Hangi kapıya evrilsem tüm eşikler daima sana çıkar Hangi yola dönsem Bıraktığın acı vedanın derin izleri var Zaman durmadan yokluğunda ufalanıyordu Oturduğum yerde uçaklar trenler vapurlar geçiyor Bir de hep aynı saatte sarılmamıza vakit tanımayan otobüsler geçiyordu kahrolasıca seni alıp götüren aynı cadde aynı kaldırımlar yine yerli yerinde duruyordu Tüm kayıp ilanlarında resmin Bütün bilboardlar da Ayrılık afişleri okunuyor Budandıkça daha bir çoğalan incir ağacına benzeyen hasretine dökülen göz yaşlarımı bana eşlik eden yağmurdan başka Kimse fark etmiyordu Gayrı kokmaz oldu bahçemde fesleğenler Çiğ tanelerini yaprağında görmez oldu menekşeler Ve güneşe küstü evimde ki tüm pencereler Seni getiremeyen Bir gece daha çekiliyor üzerimden Artık ne sabah kahvesinin tadı var Ne de sensiz içtiğim sigaraların Yaşamak yatağını kaybetmiş nehir gibi kuruyor zamanın koynunda anbean Ah sevgili Ah hüznümün ana yurdu Ah gökkuşağımın eksik rengi Sür gözlerini mahpusluk gözlerime Göğün bulutlarından haber eyle Bi nefeslik hayat üfle durmadan kanayan kendi enkazında yok olan sürgün yüreğime Ah Sevgili Rüzgara ağıt yakan türküm Umudumun kavgamın direnç çiçeği Ölmeden Aşk gözü ile Nazenin ellerinden bana harama bulanmamış Bir dilim ekmek Bir tas su Ve seni tekrar yeniden yeniden hep seveceğim sınırları çizilmemiş bir parça memleket müjdele.. Fırat Yetiş Ankara |