Çizelgesiz SoluklarŞiirin hikayesini görmek için tıklayın pepug: uzun yıllar önce küçük bir köy de iki kardeş yaşarmış, birde üvey anneleri varmış baskıcı,zalim bir anneymiş. o köyde kış mevsiminde dağlarda kenger toplanılırmış. kenger; bir sebze dikenlidir. anne iki kardeşi kenger toplamaları için dağa göndermiştir o gün. kengerleri birer birer toplayıp çuvala dolduran iki kardeş, evin yolunu tutmuşlardır. yürümüş yürümüş yorulmuşlardır. kardeşlerden biri hadi şu ağacın altında oturup biraz dinlenelim demiş; kendinden birkaç ay küçük olan kardeşine. sonra kardeşinin çuvalını farketmiş; çuvaldaki kengerlerin yarısı yokmuş bunun üstüne büyük kardeş; ’kengerleri sen yedin demiş’ küçüğü ne yaptıysa, ne söylediyse inanmamış büyük kardeş. /küçük kardeş; ’ o halde al şu bıçağı ve yar karnımı demiş. annenin korkusuyla almış bıçağı büyük kardeş ve yarmış kardeşinin karnını. karnında sadece sabah yedikleri tandır ekmeği varmış tandır: ocak da buğday unuyla pişirilen bir tür yöresel ekmek. büyük kardeş artık kardeşini öldürmüştür. geldikleri dağa doğru koşmaya başlayınca yerde aralıklarla dökülmüş olan kengerleri farketmiştir. kardeşinin taşıdığı çuval delinmiş ve kengerler yol boyunca dökülmüştür. bunun üzerine aklını yitiren büyük kardeş; allah’ım beni öyle bir şeye dönüştürkü diyardan diyara gidip kardeşimin acısını bağırayım demiş. allah: acılı büyük kardeşin acısını azaltıp isteğini kabul etmiştir. büyük kardeş bir pepug kuşu olmuştur. pepug: yılın belli zamanlarında guuug diye bağıran, hepimizin muhakkak fark edip dinlediği kuştur. söylediği şey ise -kim öldürdü ben öldürdüm. -kim yıkadı ben yıkadım. -kim gömdü ben gömdüm...
mayın saklardı yüreğim,
bağışlayıcı bir sabah oluyordu önce, erken yankılanan bir ikinci peygamber oluyordu... sonuna yaklaşan bir pepug’tum*. önce, tanrılar sevişirdi geceyle önce, kengerli bakışlar sistematik ağlarlardı/ söven de bendim bu gece, bağıran da bendim bu şehre. geceydi; kasımpatlarının ıhlamurlarla dans ettiği ,bir çamlık sokağındaydı savaşımlarım savaşımlarımız. çırpınıp duruyorum sancılı akşam vakitleri bir saatin sarkacı gibi dönüp durmaktayım... bu şehir korkak bu şehir seni saklar soluğunda. çizgisiz çizelgesiz her şey seni anlatır bir namlu ahenkliğinde. kendi göğümdeyim bu akşam kendi namahremliğimde kendimle sevişiyorum çizgisiz çizelgesiz her şey soluğumda anlam buluyor.. 2008/ istanbul kardeşim yılmaz’a |
mayın saklardı yüreğim,
bağışlayıcı bir sabah oluyordu önce,
erken yankılanan bir ikinci peygamber oluyordu...
sonuna yaklaşan bir pepug’tum*.
önce,
tanrılar sevişirdi geceyle
önce,
kengerli bakışlar sistematik ağlarlardı/
söven de bendim bu gece,
bağıran da bendim bu şehre.
geceydi;
kasımpatlarının ıhlamurlarla dans ettiği
,bir çamlık sokağındaydı
savaşımlarım
savaşımlarımız.
Şiirin bütünlüyü öyle gözeldiki alamadım kendimi sayfanızdan yazan yüreğe sağlık