KARA ZURNA (82)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın „İnsan dediğin hayvan... Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bilim ne kadar ilerlemiş olursa olsun bunun kazanımları insanların bütününe yansımıyor... Daha da ötesinde rahat koltuklarında ekran karşısında seyrediyor herkes yaşanan vahşetleri. Sosyal medyada bir iki paylaşım yaparak vicdanını rahatlatıyor. Alışıyor, umursamazlığın o derin, depderin kuyusunun içine sarkıtıyor kendini...(Bu Paragraf sayın Özlem Yüzak’ın İ 8 Aralık Cuma günü Cumhuriyet Gazetesinde yayınladığı NSAN DENEN HAYVAN… adlı köşe yazıının ortasından aynen alınmıştır. Yazının tümünü okumanızı öneririm.)
Aydınlatmak,
vede koruyup korkudan kurtarmak için İnsanı ateşi gökten çalan Promete adlı bir Kahraman -yarı tanrı olduğu söylenirsede ben inanmam- cezalandırılır 2 bin yıl boyu babası Baş Tanrı Zeus tarafından. -böyle uydurur Antik Yunan Söylence‘leri, anlasın diye insan- Sonra, el ve ayaklarında pranga sürülür Promete Kafkas Dağları‘na. Her gün gelir bir Kara Kartal; Gözü keskin-mi-keskin, gagası sivri-mi-sivridir, karın yarar, Promete’nin karaciğerini deşer, akşam yer, güdüz iyileşir ciğer! İnsan şimdi aydınmı, kardeşçe kaynaştı ve barıştı mı bu Ateşin ışığında? Onu-bunu bilmem ben ama, bildiğim şey; Nankör insan unutkandır! Ateşi gökten çalan, hayatını insanlığa adayan Promete bir-kere-daha cezalandırılır insanoğlu-insan tarafından. Günler, aylar, yıllar, asırlar geçer ve gün-be-gün değişir dünya. Homer’in İlyada Destanı‘ndaki yer „Binbir Pınarlı Cennet İda‘“ -bugünki Kaz Dağları’nın en yüksek tepesi Gargara’da- bastonuna dayanmış bir ak sakallı ihtiyar; " Haksızmıydı ceza, yoksa Zeus’un gücü yittikçe bitmişmiydi etkisi ve süresi?" diye hem yürür-hem düşünür. Aydınlatmak vede barış içinde, kardeşçe kaynaştırmak için insanı, gökten ateşi çalan Promete, karın-deşen, çiğer-yiyen kartalıyla çıkar-gelir böylece günün birinde Gargara’ya; -nede olsa efsane- " Ateş?" diye sorar ihtiyara; „ Barutu ve dinamiti buldu bilge, çaldığın ateşi kullandı, ondan silah ve bomba yaptı. Mermi, raket ve gülle olarak attı rakiplerinin üstüne. Senin yüzünden katil oldu, öldü yüzbinler!" " Ya ışığı, aydınlatan?" " Daha çok, daha ucuz ve daha temiz enerji üreteceğim“ diye ışığı parçaladı insan, böldü Uran’ı düşünmeden, açığa çıkarttığı atomu ile -radyoaktif çöpünü nereye sokacağını bilmeden- ulaştı sonsuz enerjiye ve ucuz emeğe. Döndürdü türübünleri, paraya-para kattı artık, senin yüzünden işsiz, aç, sefil oldu insanlık. Barışı kurmak ve korumak bahanesiyle bu atomdan birde bomba yaptı, Hiroşima ve Nagazaki’ye attı. Senin yüzünden Radyo-Aktif ışın ile yanarak öldü suçsuz milyonlar. Sonra 1986 yılında patladı mı birde Ukranya’da bir atom enerji üretim santralı Çernobyl’de; Zehirlendi ilk defa bitki ve hayvanlar, özürlü doğdu çocuklar, insanlar kanser olup öldü. Senin yüzünden güzelim doğa ebediye gömüldü. Daha sonra da; 2011 yılında Japonya-Fukishima’da bir zelzele. Sel, su, sunami. 3 Atom Enerji Unitesi patladı, radyo aktifli soğutma suyu denize aktı. Senin yüzünden deniz-doğa-insanlık birkere daha katledildi yazık!" " Ya ısısı, hani koruyup-kaynaştıracaktı insanı?" " Suyu ısıtıp buhar, buharı piston içine soktular, ittiler bu kuvvetle makinaları, sömürdüler Afrika’yı. -işsiz kalan kalana- Çözüm diye; Emek gücünü köle yapıp sattılar. -zengin olan olana- Senin yüzünden aç ve sefil kaldı insanlar.“ " Peki ya bilim, us, insanlığın onuru?" " Ha, o mu? Petrol bulundu, oda unutuldu. Bu kara yağı buğulaştırarak yaktılar, sıkıştırıp çelik silindir içinde patlattılar. Böylece ittikleri piston kuvvetiyle tepip-çekip tekeri döndürdüler, ulaştılar bu hızla halkı fakir, toprağı zengin ülkelere. ‘Yardım ediyoruz!‘ dediler; Daha da ezip-sömürdüler. Senin yüzünden kul-köle oldu insanlık artık!" „ Ya bilim, medeniyet ve teknik?“ „ İlkin uçağı ve pervaneyi keşfettik, böylece göğü feth ettik. Sonra füze, uzay-labor, satalit, bastık ayak Ay‘a, Jubiter’e gittik. ulaştık Mars’a, Venüs’ün resmini çektik, -falan, falan, feşmekan- böylece kontrol ediyor şimdi ordan insanı insan-oğlu insan." " Yani, özgür değilmi şimdi onlar, eşitlik ve medeniyetten anlamıyorlarmı daha, niçin dört-nala, dolu-dizgin koşmazlar, uygar olmaya?" " Anlayanlar var..." Diye iç çekti ihtiyar; " Günün birinde YASEMİN yeli kuzey Afrika kıyılarından esti, hemen bir kargaşa çıkarttılar ardı-ardından. Körükle gittiler bu yangını söndürmeye! Söndüreceklerine; Yalan ve safsatadan benzin ile yağ döktüler bu ateşin üstüne. ‘Söndürüyorum!‘ diye; ‘terörisst-ayırımcı-dindar!‘ diye küfrettirdiler birbirlerine. Halk oyuyla seçilse bile, yada ihtilal ile gelse; Mısır’da Musi, Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi giden-gidene. " Deyince, hiçbirşey anlamadı anlatılanlardan Promete, ama yinede sormadı. Gagası sivri-mi-sivri, gözü keskin ve yuvar parlak tüylü Kara Kartal; „ Ya Baş Tanrı Zeus ve diğer tanrılar? Diye sorunca; “ Onlara inanır senin gibi kuş kafalılar!” Cevabını verdi ihtiyar. Dayanamadı bu küfüre gagası sivri-mi-sivri, parlak tüylü, gözü keskin ve yuvar Kara Kartal ve kuvvetli pençeleriyle uçtu hiddetle, ihtiyarın kafasına kondu ve kızarak tekrar sordu; " Ya Baş Tanrı Zeus ve öteki tanrılar?" Başında Kara Kartalı’yla, benzi uçuk ihtiyar, korkudan titreyerek vede özür dileyerek, şöyle cevap verdi bu soruya; " Bugün bu tanrıların ismi çeşit-çeşittir ama tek’tir. Mitolojik Tanrı değil ‘Yaratan‘ dır onlar, her dinde de bir temsilcisi var." Diye eveleye-geveleye, evirip-çeviren ihtiyarın ak saçına attı Kara Kartal bir sivri gaga daha; " Be ihtiyar! Nerede oturur bunlar?" " Biri petrol zengini Saud-i Arap Kırallığı’nda, diğeri Roma’da Vatikan, Papa. Kudüs’te İsrail Oğulları, Wall-Strett’te Amerikan soyları, Rusya’da Çar olan, Türkiye’de Erdoğan, Hindistan’da Buda, birde Çin’de Tibet var." Dedi ihtiyar. Gagası sivri-mi-sivri, gözü keskin ve yuvar, çelik pençeli, parlak tüylü Kara Kartal da anlatılandan hiç-bir-şey anlamadı vede sormadu daha. Promete’nin omuzuna uçtu, ve usulca kondu ve hiç bir şeyde sormadı daha. İhtiyar devam etti sözüne; " Promete! Ne cezan yaradı sana, nede çaldığın ateş bize! Kamaştırdı gözlerini bu ışık, senin yüzünden kör oldu insanlık!" Sonra? Onu bana hiç sorma! Yarı tanrı Promete gün-be-gün karıştı insanlar arasına ve böylece insan oldu, insan olarak başka bir ateş buldu, adını ‘Byt‘ koydu. -türkçe ‘Bit‘ okunur ki- bilgisayar denen ateşli kutunun en küçük birimidir; “Bilgesiyle insanlığı aydınlatı” denir. Ya karın-deşen, ciğer-yiyen, gözü keskin-mi-keskin, gagası sivri-mi-sivri. parlak tüylü, çelik pençeli Kara Kartal’a ne oldu? Onunda karnını yardılar, kokmasın diye içini sirkeyle yuğup-yıkadılar, tuzladılar-yağladılar, balmumuna daldırdılar, tıka-basa pamuk doldurdular içine ve yoldaşları ile Atina Olimpiya Dağı Tepesi eteğinde "Antik Çağlar Müzesi"ne koydular! (*) Güncel kinayeler katarak yeniden sizlere sunduğum HOMER (10) şiiri.. Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutlamaları kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı’nın 7-10 Aralık tarihleri arasında düzenlediği Şiir Festival‘ne selam ola! Kara Zurna. |