Mekansız ve ZamansızMekansız ve zamansızdım Adem’den evvel ruh bedene üflenmeden önce de vardım Toprağa düşen ilk tohum ilk boy veren başak ve avlanan ilk avdım Koca deryada bir küçük balık uçurum boylarında kara gözlü ala bir ceylandım Kâbil oldum Hâbil’i kıskandım Hâbil’in başını ezen taştım Kurban verilirken bâkir kızlar tanrılara keskin kenarlı bir kılıç ve Musa’nın asası olup Kızıldeniz’de değip toprağa suları yardım İsa’nın çarmıhı alnına sarılı dikenleri paslı çivileri olup ellerine ve ayaklarına battım Kuzey’de tanrıların tanrısı Odin Güney’de sert bir ağaçtan oyulmuş totem Doğu’da çamurdan yapılmış bir put Batı’da gökteki ulu bir Manitu’ydum. Valhalla’da tanrılarla kırmızı Cennet’te melekler ile Kevser şarabını tattım Gömülürken kız bebekleri canlı canlı Abdullah’ın Oğlu’nun gözlerinde yaş bebeklerin üzerine atılan kumdum Hendek’te meydan okurken koca gövdesi ile Abdul’ün oğlu Talib’in oğlunun elindeki Zülfikâr olup; "yirmi bir gramlık" ruhunu oğlundan Abdul’ün sonsuza kadar aldım Zehir oldum sonra kuyulara Kerbelâ’da Hüseyin’e zül şehzadelerin boğazına urgan ve sultanların celladı oldum Mekansız ve zamansızdım Maddeden çıkıp gittim kaç kez ve kaç kez yeniden maddeye döndüm Derviş oldum yollarda Pergamanaydım kazınırken üzerime Mesnevi Ney’dim Mevleviydim Mevlana’nın dergâhında Şems oldum sonra ve semaha durup döndüm etrafında "Bir garib ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garib bencileyin” dedim; Yunus oldum Taptuk ocağına tam kırk yıl düzgün odun buldum "Ârızun yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n’ola Zayi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su" dedim; alemin Fûzili’si ve yüce Divan’ın esiri oldum "Ağacın eyisi özünden olur Yiğidin eyisi sözünden olur El için ağlayan gözünden olur Ağlama hey gözü yaşın sevdiğim" dedim; Karac’oğlan gibi sakalımın beyazını bir bir yoldum Arenada Spartaküs Bolivya ormanlarında Ernesto işkencelerde İbrahim darağacında Deniz Taksim Meydanında gerçeklere Mahir oldum Tiananmen Meydanında cılız bedenimle koca tankların karşısında durdum Karadenizde bir gece vakti olup Kahya Yahya Maria’yı; çirkef ile Suphi’yi; on dört arkadaşıyla suda boğdum Sarıkamış’ta siyah kar Tahsin’in attığı ilk kurşunda ar Dumlupınar’da Mustafa Kemal Maraş’ta katliam Madımak’da ateş oldum Mekansız ve zamansızdım Adem’den evvel ruh bedene üflenmeden önce de vardım Toprağa düşen ilk tohum ilk boy veren başak ve avlanan ilk avdım Koca deryada bir küçük balık uçurum boylarında kara gözlü ala bir ceylandım Her şekle her kılığa bürünürüm Dilim dinim rengim giysim farklı olsa da Pir Sultan’lar gibi bir ölür bin dirilirim Aynı yerden gelir aynı yere giderim Mekânım zamanım içine sığabildiğim bir kabım ve yerim yurdum yoktur benim Bazen yaz geceleri gökyüzünde parlayan bir yıldız bazen ilkbaharla açan yeryüzünün ilk kır çiçeğiyim Düşerim ana rahmine Can bulurum mavi yeşil bir gezegende Sonra düşerim toprağa taş olurum Beklerim binlerce yıl gün doğumunu Nemrut’un zirvelerinde Bazen Afrika’da aç bir çocuk akbabaların ölmesini beklediği Bazen dağlarda çoban olurum çakalların sürüden uzaklaşmasını dilediği Şimdi sen ben/i merak ediyorsundur Geç bir sabah aynanın karşısına İşte bak O benim Çünkü; ben senim Sen de kendini nasıl görüyorsan o aynada işte O’sun dur ... @_ahad____ |
çokça takdirle şair
Saygılar