Düştüm.
Düştüm...
Bu kez, cılız dizlerimle çimlerin üzerine değil, bir uçurumun dibindeyim. Bu kez, sadece dizlerim kanamıyor ve üflemiyor artık dizlerime annem. Ve; Kabuk bağlamayacak artık yaralarım. Paramparça her bir yanım. Yara bere içinde bir uçurumun dibindeyim. Kanım boşalıyor bütün damarlarımdan. Taşlar kızıla boyanmış ve un ufak olmuş iki yüz altı kemiğim. Son kez bakıyorum düştüğüm uçuruma. Taş bir kovukta bir kartal yuvası ve henüz uçamayan cılız kanatlı iki yavru kartal. Kulaklarımda ise hala düşüşün uğultusu ve vadide yankılanan o ses var. Kanım pıhtılaşmaya başladı daha üçüncü dakikada, uçurumun dibindeki çiçeklerin yapraklarında. Bir dere alıyor. Bırakmıyor kan kokusu almış sinsice yaklaşan çakallara benden arta kalanları. Sol bacağımın az ilerisinde yüzüyor sağ bacağım. Beyaz gömleğimin kanı yıkanıyor yeşil köpüklü sularda. Çıplak gövdeme yapışık kollarım ve başım boynumdan kopmamış henüz. Donarken bakışlarım, feri sönüyor gözlerimin. Göz kapaklarım ise hala yarım açık ve gülümsüyor dudaklarım. Bir kaya parçasına asılı kalmış yüreğim. Az sonra anne kartal pençeleriyle sımsıkı yüreğimi kavrayacak ve kopartıp sivri gagasıyla yüreğimi küçük parçalara ayıracak. Sonra yavru kartallar büyüyüp yüreğimi bulutların üzerine taşıyacak... Bulutlar... Gök gürültüsü... Ve; yağmur seyreltiyor her yerden kanımı. Kartallar yüreğimi, balıklar etlerimi, sular ise kanımı temizliyor. Derede balık, gökyüzünde kartal, deryaya akan su. Ve; eski bir maziyim ben artık... @_ahad____ |
ruhu saran okşayan bir tınısı var şiirin
tebrikler
saygımla