EY YOLCU! (28)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın „Bugün 12 Eylül: Hem 1980 Askeri Darbesi hem 1982 Anayasası hem de 2010 ve 2017 halk oylamaları ile sağ siyasetin Demokrasiyi tahrip etmesindeki dönüm noktalarının iki tanesini birden simgeleyen bir tarih!
Geçen Cuma günü yazdığım yazıda, sağ iktidarların “Demokratik Rejim”i yozlaştırmalarının kısa ve kalın çizgilerle tarihsel bir özetini yapmış, Pazar günü de bunu yapmalarına yol açan koşulları açıklamaya çalışmıştım. Bugünkü yazımda, sağ iktidarların Demokratik Rejimi tahrip etmek için kullandıkları saptırmaları açıklamaya çalışacağım. Sağ partiler ve sağ iktidarlar Milli Egemenlik ve Milli İrade kavramlarını saptırarak ve yanlış yorumlayarak halkı aldatmaya çalışırlar. Milli Egemenlik ve Milli İrade ancak Demokratik Rejim ile anlam kazanan iki kavramdır. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla uygulanmadığı, başta inanç özgürlüğü yani laiklik ve ifade özgürlüğü olmak üzere tüm Temel Hak ve Özgürlüklerin devlet tarafından güvence altına alınmadığı toplumlarda ne milli egemenlikten ne de milli iradeden söz etmek olanağı vardır. Milli Egemenlik ve Milli İrade kavramları, yönetenlerin iktidar erkini, Allah’tan ya da gelenekten değil milletten aldığını belirtir ve ayrıca bir dış ülkenin egemenliğini de reddeder. Milli Egemenlik ve Milli İrade, demokrasinin kurum ve kurallarına uygun olarak yapılmış olan serbest seçimlerin sonucunda belirlenen iktidarda somutlaşır.“ ( Sayın Yazar Emre Kongar’ın 12 Eylül Salı günü Cumhuriyet Gazetesi‘nde SAĞ İKTİDAR DEMOKRATİK REJİMİ NASIL TAHRİP EDİYOR -3- adlı köşe yazısının başından aynen alınmıştır. Yazının tamamını ve bu serinin önceki diğer iki kısmını okumanızı öneririim.)
Çekip-gittiğinde bir gün biri,(*)
-yani yolcu ettiğimizde onu herkes gibi- hiçbir izi kalmayacak ardında; Başımıza sardığı Sığınmacılar‘ı, kat karşılığı yaptığı Arap Vatandaşları, huzurla mı yaşayacak acaba yurdumda? Çekip-gittiğinde herkes gibi biri -Herkes dedim iyi bak- ismi çabucak unutulacak; Ama Mustafa Kemal Atatürk, Mahatma Gandi ve Nelson Mandela isimleri (**) sonsuza dek yaşayacaklardır elbet! Çekip gittiğinde biri herkes gibi tarih denilen iki kefeli kantar iyilik ve kötülükleri tartar -yani birini diğerinden çıkaracak- ve şu sonuca varacak; Bir kefede hain İmam öbüründe hortlatılan Milli İslam, bir kefede ucuzlayan türk lirası öbüründe can çekişen Halk Fıkarası, bir kefede yüz binlerce zengin olan insan öbüründe milyonlarca cahil bırakılan, bir kefede hakkı yenilen öbüründe yancı-talancı „Aile Partisi“ denilen, bir kefede iki diploma, bir altın yüzük, Şahsım Devleti öbüründe demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti, bir kefede çoğunluk olarak sen ve ben, öbüründe hak etmediğimiz Tarikat, Ulema, Medrese illeti… Bir kefe ağır basıyorsa acaba neden? Birileri çekip gittiğinde herkes gibi; Yaptıkları kötülüklerle tarihte anılanların, -isim vermedim alınır diye belk birii- öldüren, ezen, kan kusturanların ne izi kaldı, ne adı, nede heykeli! Onlar saltanatları boyunca kendi heykellerini kendileri diktiler, sonunda çekip-gittiler, gittikten sonra da çektiler ama! (*) Bu üç „Baımsızlık Kahramanı İnsan“ hiçbir çıkar gözetmeksizin ülkelerini yabancı işgalinden kurtararak haklı olarak tarihe geçmişlerdir. (**) Giden bir yolcuya yazılmış olan EY YOLCU! şiir dizelerinin; Sayın Necmettin Halil Doğan’a ait DUR YOLCU(=asıl adı BİR YOLCUYA) olan şiiri ile uzaktan-yakından hiçbir akrabalığı yoktur. Güncel olması nedeniyle yinede okumanızı öneririm. |