8
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
679
Okunma
Rasûlüm! De ki:
“Rabbimin kelimelerini yazmak için
denizler mürekkep olsa,
hatta bir o kadar daha ilâve yapsak,
Rabbimin kelimeleri tükenmeden
o denizler tükenir.” (17)
Buna rağmen öyle insanlar var ki,
Allah’tan başka varlıkları
O’na denk tutar da,
Allah’ı sever gibi onları severler.
Gerçek mü’minlerin
Allah’a olan sevgileri ise,
her şeyden daha sağlam ve daha kuvvetlidir.
Keşke o zulmedenler,
azabı gördüklerinde anlayacakları gibi,
şimdiden bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu
ve Allah’ın,
azabı gerçekten çok şiddetli bir zat olduğunu
anlasalardı! (1)
Rasûlüm!
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku.
O’nun kelimelerini değiştirebilecek
hiçbir kuvvet yoktur.
O’ndan başka
bir sığınak da bulamazsın!(16)
Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz
iyilik değildir.
Asıl iyilik;
Allah’a, âhiret gününe,
meleklere, kitaplara
ve peygamberlere inanan;
malını sevdiği halde
akrabasına, yetimlere, yoksullara,
yolda kalan gariplere,
dilenenlere,
hürriyetine kavuşmak isteyen köle
ve esirlere veren;
namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen;
antlaşma yaptığında sözünde duran;
sıkıntı, darlık, hastalık
ve şiddetli savaş zamanlarında
sabredenlerin yaptığıdır.
Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar
işte bunlardır;
gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır. (2)
Rasûlüm! De ki:
“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki
Allah da sizi sevsin
ve günahlarınızı bağışlasın.
Allah çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir. (4)
De ki:
“Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.”
Eğer yüz çevirirlerse,
bilsinler ki Allah,
kâfirleri sevmez. (5)
Allah,
vaktiyle bütün peygamberlerden:
“Size kitap ve hikmet verdikten sonra,
sahip olduğunuz bu bilgileri tasdik eden
bir peygamber size geldiğinde,
ona mutlaka inanacak
ve kesinlikle yardım edeceksiniz!” diye
söz almıştı.
Ardından:
“Bunu kabul ettiniz,
bu ağır yükümü sırtınıza aldınız mı?” diye sormuş,
onlar da:
“Kabul ettik” demişlerdi.
Bunun üzerine Allah:
“Öyleyse şâhit olun,
ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım”
buyurdu. (6)
Rasûlüm!
Bütün insanlara ilan et:
“Ey insanlar!
Şüphesiz ben
Allah’ın, sizin hepinize gönderilmiş peygamberiyim.
O Allah ki,
göklerin ve yerin mülkiyeti ve hâkimiyeti
O’nundur.
O’ndan başka ilâh yoktur;
hayat verir ve öldürür.
O halde Allah’a iman edin;
Allah’a ve O’nun bütün sözlerine,
kitaplarına inanan o Ümmî Peygamber’e de
iman edip ona uyun ki
doğru yolu bulasınız.” (15)
Biz de onun duasını kabul buyurduk;
hanımını doğuma elverişli hâle getirerek
ona Yahya’yı bağışladık.
Gerçekten onlar,
hayırlı işler yapmakta birbiriyle yarışan,
sevap umarak ve azabımızdan korkarak
bize yalvaran,
bize karşı pek derin bir korku
ve saygı içinde bulunan
kimselerdi. (7)
Rasûlüm!
Kullarım sana beni sorarlarsa,
şüphesiz ben onlara çok yakınım.
Bana dua edenin
duasına icâbet ederim.
Öyleyse onlar da
benim dâvetime uysunlar
ve bana iman etsinler.
Böyle yaparlarsa,
en doğru yolu bulmuş olurlar. (3)
Mü’min kadınlara da söyle:
Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar;
iffet ve namuslarını korusunlar.
Mecbûren görünen kısımları müstesnâ,
güzelliklerini ve süslerini teşhir etmesinler.
Başörtülerini,
yakalarının üzerine kadar örtsünler.
Güzelliklerini ve süslerini;
kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden,
kendi oğullarından,
üvey oğullarından,
erkek kardeşlerinden,
erkek kardeşlerinin oğullarından,
kız kardeşlerinin oğullarından,
müslüman kadınlardan,
kendi câriyelerinden,
erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçilerden
veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan
başkasına göstermesinler.
Bir de gizledikleri güzelliklere, süslere
dikkat çekecek
ve erkeklerde arzu uyandıracak şekilde
ayaklarını yere vurarak yürümesinler.
Ey mü’minler!
Hepiniz tevbe ederek
Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz. (8)
Rasûlüm! De ki:
“Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz,
kazandığınız mallar,
iyi iken durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret
ve hoşunuza giden meskenler
size
Allah’tan, Rasûlü’nden
ve O’nun yolunda cihattan daha sevimli ise
o zaman
Allah’ın azap emri gelinceye kadar bekleyin!
Çünkü Allah,
böyle yoldan çıkmış fâsıklar gürûhunu
doğru yola erdirmez.” (10)
Görmez misin ki,
göklerde ne var,
yerde ne varsa
hepsini Allah bilir?
Üç kişi
gizli bir görüşme için
bir araya gelecek olsa
veya fısıldaşsa
mutlaka dördüncüleri Allah’tır.
Beş kişi bir araya gelse
veya fısıldaşsa
altıncıları mutlaka Allah’tır.
Bundan daha az
veya daha çok sayıda kişi
her nerede bir araya gelirse gelsin,
ne fısıldaşırsa fısıldaşsın
Allah mutlaka yanlarındadır.
Sonra da
Allah onlara yaptıklarını
kıyâmet gününde tek tek bildirecektir.
Doğrusu Allah,
her şeyi hakkiyle bilir. (9)
Sonra Âdem,
Rabbinden öğrendiği sözlerle
Allah’a yalvardı,
tevbe etti,
Allah da tevbesini kabul buyurdu.
Doğrusu O,
tevbeleri çok kabul eden,
nihâyetsiz merhamet sahibi olandır. (11)
Bundan önce
kıssalarını sana anlattığımız peygamberlere
ve kendilerinden sana bahsetmediğimiz
daha başka peygamberlere de vahyettik.
Allah,
Mûsâ ile de özel bir şekilde konuştu. (12)
Rasûlüm!
Hiç şüphesiz senden önce de
nice peygamberler yalanlandılar.
Fakat onlar bütün bu yalanlanmalarına
ve maruz kaldıkları sözlü, fiilî
her türlü eziyete katlandılar.
Derken
kendilerine yardımımız yetişti de,
sonunda kazananlar onlar oldu.
Öyle ya,
Allah’ın sözlerini,
yardım ve zafer va‘dini
değiştirebilecek kimse yoktur.
Nitekim o peygamberlerle ilgili
ibret verici hâdiselerden bir kısmı
zâten sana ulaşmış bulunuyor. (13)
Rabbinin sözü
doğruluk yönüyle de,
adâlet yönüyle de mükemmeldir.
O’nun sözlerini değiştirebilecek
hiç kimse yoktur.
O her şeyi hakkiyle işiten,
kemâliyle bilendir.(14)
Eğer
yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem,
denizler de mürekkep olsa,
arkasından buna yedi deniz daha eklense,
imkânı yok,
Allah’ın kelimeleri yazmakla bitmez.
Muhakkak ki Allah,
kudreti dâimâ üstün gelen,
her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. (18)
1) Bakara / 165. Ayet 2) Bakara / 177. Ayet 3) Bakara / 186. Ayet
4) Âl-i İmrân / 31. Ayet 5) Âl-i İmrân / 32. Ayet 6) Âl-i İmrân / 81. Ayet
7) Enbiyâ / 90. Ayet 8) Nûr / 31. Ayet 9) Mücâdele / 7. Ayet
10) Tevbe / 24. Ayet 11) Bakara / 37. Ayet 12) Nisâ / 164. Ayet
13) En’âm / 34. Ayet 14) En’âm / 115. Ayet 15) A’râf / 158. Ayet
16) Kehf / 27. Ayet 17) Kehf / 109. Ayet 18) Lokman / 27. Ayet