4
Yorum
35
Beğeni
0,0
Puan
745
Okunma

o sonsuz duyguların bir tanımı yok artık
yarınları da olmayacak
silik hafızalardan geriye kalan izler muaf tutulurken
cepsiz kefene sığdırılamayan dünyalıkları geride kalıyordu
birileri ne idüğü belirsiz düşüncelerle avunurken
ruhu veda ediyordu bedene ten ölürken
gözlerin eteklerinden süzülürken günahları
yalancı dudaklardan dökülüyordu dualar
o arsızların yırtık yüzlerindeki merhamet yapmacıktı
yalanların gölgesindeki gözü yaşlı vedalar
kefene sarılı bedenin son yolculuğu başlarken
usulca kapatılıyordu topraktan sandığı
o bitmek bilmeyen belkiler
anlamsız keşkeler sorulamayanlar, sorğulanmayanlar
silinip gidiyordu her nefeste
o aşkın yazılmamış mektuplar okunurken
nefesi kesiliyordu aşk tutsak olurken
ölenin ardında kalan
damaklardaki o buruk tat
evveliyatı bilinmeyen tutsak edilmiş bir yalnızlıktı
gönülde gölgesi kalmıştı karanlığın
musallada herkes yalnızdı
yalnızlık kör bir kuyuydu yalnızlık
çaresizce yürüdüğü yol ateştendi
penceresizdi konulduğu çukur
sessiz ve soğuktu
ömür ateşinden giderken destursuz du acılar
poyrazın okşadığı tende ki o koku
o yanık kokusu iliklerine kadar işliyordu
nefesi kesilirken hayatın
kursağında kalan hayalleriyle sırtından vuruluyordu
acımasız yalanların koynundaki ten soluyordu
göz bebekleri büyürken
toprak sırlı ve ketumdu umutsa olabildiğince kısır
ne yana dönse karanlık nereye baksan riya
belirsizlik ise akıllara zarardı
umut son bulurken toprağa teslim ediliyordu beden
o arsız bakışların şahitliğinde
*
toprak alırken emanetini ruhu arşa kavuşuyordu
sahte gözyaşları eşliğinde
tükenmişliğin o sabırsız bekleyişi gerçekleşirken
kilit vurulmuş dudakların arsız halleri titriyordu
damaklarda kalan tat yüzlere yansırken
birileri hıçkırıklarını yutkunuyordu
gözler pişmanlık dolu bakışları anlatırken
o sözlerin telafisi imkansızdı
Mehmet Demir
21.01.23