KABULDEN DEĞİL, KORKUDAN
Dişlerimde
kuduz sözlerin sızıntıları damla damla, her bir cümlemi zehirlemiştir. Bunu biliyorum çünkü kaç defa kendimle konuşunca ve teselli verince içimdeki biçareye zehirlenip öldüm, dirilip yine öldüm… hem de kaç kere… Sakın ha sözlerimi duymayın, en tatlı cümlemi bile tatmayın, siz de zehirlenirsiniz!.. Gözlerime Menelaos’un öfkesi, hırsı, iblislerin verdiği intikam arzusu yerleşmiştir. Dünyanın güzelliklerini görebilmek için görür gözler, taşlı yollarda yürümekten öte; fakat yeryüzünde gördüğüm ve görmek istediğim tek aşk güzelliği Paris’imin kaçırılışının üzüntü körlüğüne yakalandım. Ve bir erkek olarak ve bir kral olarak namusuna saldırılmış ve gururu kuşatılmış bir ego sarmalının ortasında kaldım. taşa dönersiniz, yüzüme bakmayın!.. Nihayetinde zora gelemeyen kaypak Zeus gibi davranan dostlar yüzünden doğan güneşten rahatsızlık duyup mağaralara sığınan yarasalara da benzerim. Bu hâlimle ne zahiri dünyanızda ne de ahiri dünyalarda aramayın boşuna, yoktur benzerim. Çile çeke çeke çilenin çilelerini kanıksadım, Artık nabzı yavaşlayan ve sıcak nefeslerden bunalan ve iglolara sığınan bir kara yılanım. Erlik’in karanlık yer altına inecek vaktim dolsun diye bir köşeye sinmiş de beklerim. Yaşayabildiğiniz kadar yaşayın, aldanabildiğinizce aldanın ey gafil insan denen mahlukatlar! Her biriniz bilmiyorsunuz ki kendi kendini yemekten iskelete dönmüş ve yine kendi gözlerini oymuş ve kendine bile rüşvet ödemeden cehennem nehri Stiks’i geçirmeyen Aç gözlü Kharon’sunuz… hem de her biriniz… hem de ben de… Anladınız değil mi?.. Ölümün sırları, yaşayamamanın sırları bende. Ben de isterdim elbet seveni sevmek, gülenle gülmek… gül bahçelerinde gezinmek ve serçelerin sesleriyle neşelenmek… Fakat cehennemin çıkışından çıkartmayan canavar Kerberos’a döndürdü beni yaşamak denilen illet. Şüpheler ve hayâl kırıklıkları ve öfkeler ve acılar ve zillet uykusuz gecelerin ve çözülmeyen problemlerin kaosunda yaşamak zorunda bıraktı beni. Ve ne zaman umut edecek olsa biri ve kurtulmak için isyan… diğer kafalarım saldırdı yine kendi kafama… En çok kendimize zarar veren kendimiziz, dedim de kaç kere beni dinlemediniz!.. Ben de beni dinlemeyenlere küstüm, vaz geçtim onlara laf anlatmaya çalışmaktan ve güneşin altında gölgemle mutlu olmaktan… Şimdi buzulun içine kıvrılıp uyuşmuş duruşum, hayat ve korkuya bir yorum. Tamam, itiraf ediyorum: Tüm bu minval, ahval ve şerait içinde yaşamayı isteyen ve ölmeyi kabullenemeyen kendimden korkuyorum… Kabulden değil yani Yaptıklarım ve yapmadıklarım… Ve Ouroboros gibi kendimi yiye yiye kendi içime sığınıp yaşamam, korkudan devam!.. 7 Aralık 2022 |