EĞER
eğer birgün sandığın hayatta
uyanmak zorunda kalırsan; gözlerin şişik, dudakların uyuşuk, ve parmakların sızıIlı sıkılmaktan... eğer bir gün yürümek zorunda kalırsan, ayaklarına batarsa mesafeler; her atılan adımda saçlar bayazlaşıyor ve sakallar uzuyorsa, ve sigaralar sönmek bilmiyorsa nefeslene, dumanlana... eğer birgün eski okunan bir kitabın sayfaları arasında saklanan kurumuş bir çiçek bulduğunda gözlerin İstanbul gibi sisleniyorsa, zamanların isleniyorsa... eğer birgün milyonlarca defa yürüdüğün yağmurda artık ıslanıyor ve öksürüyorsan; ciğerlerinle anılarını da tükürüyorsan mendiline, üşüyorsan, titretiyorsa seni ılık yalnızlık... eğer birgün zahirlik yaşamayı bırakıp ahiretlik aramaya başlamışsan; hep yek atıp gele de bekliyorsan gülümsemesiz, bütün kapıların kapanmış, ve ışıkları sönmüşse dostlarının, ve sokakların insansız ve mekanların lâ ise sarılıyorsan kendine ve ısınıyorsan kendi nefesinle... eğer birgün, birgün bile şaraplarda sarhoş olamadığına hayıflanıyor ve ayıplatıyorsan kendini en son sen çıkıyorsan mekanlardan, ve en yavaş sen yürüyorsan, ve en sessiz sen oluyorsan, ve en korkunç sen ölüyorsan... eğer birgün, sen, olmuyorsan... |