9
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
793
Okunma
mekke mihrap
medine minber
kıblenin yöneldiği cepheye
kabe’ye doğru
kalbimize kilitlenenler
mihraba yönelmek
Bir’e doğru incelmek
amansız bir savaşı gerektiriyor
adı konmamış çekişmeleri
mekanla anılmayan harpleri
harbin ana cephesini
şöhret bulmamış vuruşmaları barındırıyor
hira diye kodlayabiliriz belki
nur dağı’nda gece vakti
yalnızlıklar içinde geceleyen o zat
nefsiyle hesaplaşmadaydı
benliğini aşma derdindeydi
varlığını ve var oluşunu
anlamlandırma telaşındaydı
elinde silahlar değil
kalbinde sorular vardı
hangi zırh gelirse gelsin önüne
delip geçen,
yakıp kavuran
soru oklarını fırlatmadaydı düşmanına
sorular sorarak iniyordu yakıcı siperine
o kadar derinden ve sessizdi ki bu harp
hiçbir mekke’li müşrik
o’nun dağa gidişini
tehdit olarak görmüyor
başlarına iş açacağına inanmıyordu
bir mihrabı inşa ediyordu o
gizli saklı
o sözsüz silahsız
harbi başlatıyordu
tarafları belliydi bu savaşın
mihrap
nefsin ben mi, yoksa Rabbim mi diye kıvrandığı
benliğin ben bana aidim diye kendisiyle hesaplaştığı
heva ve hevesin
ben çok önemliyim diye
kendini tarttığı kavga yeri
kabe’nin eteğinde
mekke’nin göğsünde sürüp giden bir savaştı
sağ elde güneş, sol elde ay olsa da vazgeçilmeyecek
bu denli mekan-üstü bir davaydı
mekke’nin reisliğini hiçe sayacak kadar
iktidar ötesi
zaman üstü bir harp ki,
şimdilerde her mihraba yönelişte
içimize kıpır kıpır sokuluveren darlanmalar,
ne zaman bitecek bu namaz ki diye
içimizin içine doğru sinsice seslenen çekişmeler
o savaşın yeni cephesi
mihrap
şeytanın hileleriyle çarpışma yeri
heva ve hevesin öncelikleriyle savaşma yeri
dünya meşgalelerinden
düşünce dağınıklığından
yağma edilircesine sıyrıldığımız siper
mihrap
zamanca ve mekanca dağılmışların
iyyake n’abüdü..nün nununda
cemaat halinde toplanıp
birlikte teveccüh ettikleri
can havliyle sarıldıkları duvar dibi
yüzlerini yabancılık ve yabanlık kirlerinden
gözlerini uzaklık ve karanlık lekelerinden
temizledikleri hesaplaşma yeri
vallahi,
sen, Rabbim katında en sevgili olanısın
bana, senden daha güzel
daha sevgili yurt olmadı
göklü olanın
yer’li olan her şeyden istiğnasıdır mihrap
yönü ne güneyden kuzeye
ne doğudan batıya doğrudur
kalpten kalıba doğrudur
içten dışarı doğru
kendine devlet olmaktan
kendine devlet edinmeye doğrudur mihrap
hira’daki ben yalnızlığında
inşa ettiği ilkeler üzerinde yükseliyordu mihrap
her defasında enfüsi harbini
yeni ufuklarda sürdürmeye hazırlanıyordu
mahzun olma, Allah bizimle beraberdir diyen
bir kez olsun anlayabilseydik
mekke’yi mihrap eyleyen harbi
o zaman mirac’ı
alelade bir gece yolculuğuna indirgemez
o perdesiz diyalogun anahtar kelimelerini
zirveye uçuran o/kulun tefekkürünü
keşfetmeye başlardık
bir kez olsun anlayabilseydik
mekke mihrabının önünde olup biten savaşları
uhut harbinde sevdiklerini yitirdiği kadar,
şefkat uğrunda önceliklerini de şehit verdiğini
bir kıyamet dehşetiyle hissetmeye başlardık
bir kez olsun düşünsek
mihrab’ın anlamı üzerinde
‘Allah kuluna kafi değil mi ‘ ayetini de yazardık
kalbimizin her yerine
O’ne doğru giden her yolun üstüne
bir kez olsun düşünebilseydik
mihrabın iç harbini
minberin basamaklarından dışarı taşan
o manevi aşamayı
yönü ne güneyden kuzeye
ne doğudan batıya doğru
mihrap
kalpten kalıba doğrudur
içten dışarı doğru…
kendine devlet olmaktan
kendine devlet edinmeye doğrudur
*
resul-i kibriya namazlarını
Allah’ın emriyle peygamberler makamı kudüs’e,
beytü’l-makdise doğru kılarlardı
peygamber efendimiz öteden beri
tevhit akidesinin müstesna bir abidesi
yeryüzünün ilk mabedi
ceddi hz. ibrahim’in kıblesi
kabe’ye doğru yönelerek namaz kılmayı
kalben arzu ve temenni ediyordu
müslümanlar kalplerinde aynı arzuyu taşıyorlardı
beş vakit namazlarında kabe’ye yönelmeyi istiyorlardı
yahudilerin de,
muhammed ve ashabı, biz gösterinceye kadar
kıblelerinin neresi olduğunu bile bilmiyorlar diyerek
sinsice dedikoduda bulunmaları
onları rahatsız ettiğinden
bu arzuları daha da kuvvetleniyordu
bu sebeple, resul-i ekrem efendimiz
tahvil-i kıble için vahyin gelmesini bekliyor
cebrail’i (a.s.) gözetliyor
kabe’yi temenni ederek dua ediyordu
nihayet medine’ye hicretin 17. ayında,
kıblenin mescid-i haram’a doğru çevrildiğini bildiren
ayet-i kerime nazil oldu.
‘yüzünün sık sık semaya çevrildiğini
muhakkak ki Biz görüyoruz
seni hoşnut olacağın
kıbleye çevireceğiz artık yüzünü
mescid-i haram yönüne çevir
nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa çevirin...’
bu vahiy geldiği sırada
resul-i kibriya efendimiz
receb ayının bir pazartesi günü
beni seleme semtinde oturan
bişr bin bera’nın annesi ümmü Bişr’i
ziyarete gitmişlerdi
kendisine yemek yapıldı
yediler…
bu sırada öğle namazı vakti girdi
peygamberimiz (s.a.v.), oradaki mescitte
müslümanlarla birlikte iki rekat kıldıktan sonra
namaz içinde kabe tarafına dönmesi emrolundu
derhal cemaatla birlikte
yüzlerini mescid-i Haram tarafına çevirdiler
bu sebeple beni seleme mescidine
mescid-i kıbleteyn
iki kıbleli mescit adı verildi
peygamberimiz (s.a.v.)’in emri üzerine
bütün müslümanlara
kıblenin mescid-i aksa’dan
mescid-i haram’a çevrildiği duyuruldu
kıblenin kabe olarak tespit edilmesi
bazı müslümanların telaşına sebep oldu
çünkü, kıble değiştirilmeden önce
beytü’l-makdise doğru namaz kılarak
vefat etmiş veya şehit edilmiş
müslümanlar vardı
bunun için huzur-u risalete gelerek
ya resulallah …daha önce ölen
müslüman kardeşlerimizin durumu ne olacak
onlar beytü’l-makdise doğru namazlarını eda etmişlerdi
diyerek izhar ettiler endişelerini
Cenab-ı Hak müslümanların bu endişelerini de
inzal buyurduğu ayet-i kerime ile giderdi
‘... senin yöneldiğin kabe’yi
peygambere uyanlarla gerisin geri dönenleri
ayırt etmek için kıble yaptık.
kıblenin bu şekilde değişmesi ise ,
Allah’ın hidayet nasip ettiği kimselerden
başkasına pek ağır gelir …
yoksa Allah, kıbleyi değiştirmekle
imanınızı zaafa uğratacak
ve evvelki kıbleye yönelerek kıldığınız namazları
zayi edecek değildir
şüphesiz ki Allah insanlara
pek şefkatli, pek merhametlidir.’
resul-i ekrem efendimiz
medine’ye teşrif edip
beytü’l-makdis’e doğru namaz kılmaya başlayınca
arap müşriklerinin gücüne gitmişti
bilahere kıble kabe’ye tahvil buyurulunca
bu sefer yahudilerin gücüne gitti
tekrar dedikodu yapmaya
fitne fesat çıkarmaya koyuldular
hatta alimlerinden birkaçı resulullaha gelerek
ya Muhammed…
üzerinde bulunduğun kıblenden seni döndüren nedir
ibrahim’in milleti ve dininde bulunduğunu söyleyen
sen değil misin.
eğer şimdiye kadar üzerinde bulunduğun kıblene
tekrar dönersen sana tabi olur
seni tasdik ederiz
şu ayetler bu hadiseyi anlatmakta
‘insanlardan birtakım beyinsizler,
müslümanları şimdiye kadar yöneldikleri kıbleden
çeviren nedir diyecekler
sen onlara de ki
doğu da batı da Allah’ındır
O’ dilediğini dosdoğru bir yola iletir.’
‘kendilerine kitap verilmiş olanlara
her türlü delili getirsen,
yine de senin kıblene uymazlar
sen de onların kıblesine uyacak değilsin
onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar
eğer sana gelmiş olan ilimden sonra
sen onların heveslerine uyacak olursan,
o zaman elbette zalimlerden olursun.’
kıble, mescid-i haram tarafına çevrildikten sonra
resul-i ekrem efendimiz kuba’ya gitti
islam tarihinde inşa edilen ilk mescit
kuba mescidinin
beytü’l-makdis tarafına olan kıblesini de
kabe’ye doğru çevirtti
redfer